Gecenin güne kavuşacağını, kavuşsa da o anı yeniden görebileceğini hiç düşünmemişti Eileen. Yıkım, korku, dehşet geride kalmış gibiydi. Yeni doğan günle beraber yeni bir hayata başlayacağını biliyordu ancak kan kokusu burnundan gitmiyordu bir türlü.
Aslan, sözünü tutmuştu. Kimseye zarar verilmemişti. Tüm askerleri, onun askerlerinin gözetimi altındaydı ancak hayattalardı. Asıl kimleri kaybettiğini merak ediyordu Eileen. Aslan, onunla işi bittikten sonra odasına kilitlemişti ve uyumasını emretmişti ancak Eileen gözünü bile kırpmamıştı. Yalnızca penceresinden dışarıyı izlemişti. Çığlıkların azalmasını, dumanın açılmasını ve sonunda güneşin ilk ışıklarını...
Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte yeniden hareketlilik başlamıştı ancak bu sefer yıkımın habercisi değildi bu hareketlilik. Inveraray kalesini yeniden inşa edeceklerdi ve MacLaine, Campbell klan reislerine ait olan koltuğa oturacaktı.
Ne obliviscaris. Unutma.
Eileen, Daria'yı da unutmamıştı. Küçük kardeşinin güvenliğe ulaşmasını diliyordu tüm kalbiyle. İskoç Aslanı'nın ondan haberi yoktu ve Eileen, tüm kalbiyle bunun böyle kalmasını diliyordu. Uzakta bir yerlerde savaşın, nefretin ve acının olmadığı bir yer vardı ve Eileen, kız kardeşinin o yerde olmasını istiyordu.
Eileen, hala gözlerini ufuktan ayıramamıştı. Gün ışığı odasını doldurarak kapısı büyük bir gümbürtüyle açıldı.
İskoç Aslanı karşısında duruyordu.
"Uyumamışsın, kadın. Sana uyumanı söylemiştim."
"Siz de uyumamışsınız, lordum." dedi kinayeyle.
Lachlan uyumamıştı. Tüm geceyi kalenin tam olarak kontrolü altında olduğundan emin olmaya çalışarak geçirmişti. Buraya sonunda içinin soğuyacağını düşünerek gelmişti ve haklıydı da. Yalnızca beklediği şekilde olmamıştı. Lachlan'ın yıllardır içinde büyüttüğü alevler, genç kadının itirafıyla yerini kora bırakmıştı. Hala oradaydı ama Lachlan, o tüketici öfkeyi hissedemiyordu.
"Hazırlan. Kalenin gün batımına kadar ziyafete hazır olması gerekiyor."
"Ziyafet olacak mı gerçekten? Bu kadar kayıp verilmişken?"
Lachlan, uzun adımlarla genç kadına yaklaştı. Eileen'in kaçmasını bekliyordu ancak Eileen, sakince ona bakıyordu. Omuzları dikti. Lachlan kadına saygı duymaktan kendini alamıyordu.
"Ben hiç kayıp vermedim, güzelim." dedi Eileen'e iyice sokularak. Genç kadının bedeni artık onun bedenine değiyordu.
"Ne demek istiyorsun?" dedi Eileen şaşkınlıkla.
"Askerlerimden hiçbirini kaybetmedim. Sivil halka da zarar verilmedi." dedi sertçe. Canpbell askerlerinin ölümü onu ilgilendirmiyordu. Bunun için eğitilmişlerdi, iyi bir iş çıkarmışlardı ama yetersizlerdi. Yine de Sör Royce'un hakkını vermesi gerekiyordu. Sadakat yemini ettiğinden beri düzeni sağlamak için en az MacLaine askerleri kadar çaba göstermişti.
Eileen, güçlükle yutkundu. "Anlıyorum." dedi yalnızca. Kaybettiği askerleri için yas tutmasına izin vermeyeceğini anlamıştı.
Lachlan, kadının çenesini tutup yüzüne bakmasını sağladı. Kadının duruşu, yüz ifadesi dingin görünse de gözleri bambaşka bir hikaye anlatıyordu. İsyan ve öfke hala oradaydı. Lachlan, bu yeni keşfiyle gülümsedi
"Diğer konudaki kararım da geçerli. Gün batımında karım olacaksın ve bu evlilik bu geceden itibaren gerçek bir evlilik olacak. Yatağımda yatacak ve bana evlatlar vereceksin."Eileen, adamın her kelimesiyle daha da irkiliyordu. Evleceği kişinin Lachlan MacLaine olacağını en kötü kabuslarında bile göremezdi. Adamın amacını açıkça görebiliyordu. Eileen'den istediği tek şey varisti. Böylece Canpbell kalesi üzerinde hak iddia edebilecek kimse kalmayacaktı. İstediği varisi aldıktan sonra ondan kurtulacak mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAZAP
Historical FictionLeydi Eileen Campbell hayatı boyunca bir çok kez kendini korkunç durumların içinde bulmuştu. Annesinin, babasının ve ağabeyinin kaybı... Küçük kız kardeşiyle birlikte İskoçya sınırındaki küçük kaleleri ve verimli toprakların da sorumluluğunu almak d...