Rüzgar'ımın yumuşak kahverengi saçları, en tatlı göründüğü zamanlarda olduğu gibi dağınıktı. O an kollarımda uzanırken öyle güzel görünüyordu ki onu tanımlayacak bir kelime bulmak, kalbim onun için delice çarparken imkansızdı. Onun o güzel yüzü yalnızca birkaç santim ötemde dururken düşüncelerimi nasıl toplayabilirdim ki?
Yaşamak, ona bakmaktı.
Ona bakmak aşkın ta kendisiydi.
Güzel yüzünü seyre dalmak bana bir kalbim olduğunu hatırlatıyordu.
Bu adam yeryüzündeki cennetti, benim adamım, kalbimin derinlikerinde kurduğum krallığın tahtında tüm asaletiyle oturuyordu. Onun için nefes alıyor, nefes aldıkça onu seviyordum. Kısır döngülerin en güzelini yaşatıyordu bana, gel-gitleri yüreğime med cezir misali çarpıyordu. Ama her seferinde tekrar benim olacağını biliyordum. O hep benimdi; parlak elâ gözleri, dağınık hâline aşık olduğum saçları, şu an önümde uzanan uzun ve güzel boynu, bana dünyanın en değerli mücevherine bakıyormuşum gibi hissettiriyordu.Göğsüme yasladığı başını hafifçe kaldırdığında aslında ne kadar ağır olduğunu fark ettim. O gittiğinde göğsümde iki anlamda da kocaman bir boşluk kalıyordu. Varlığı ağır, yoğun ve aşk doluydu. İçindeki yorgun parıltılar birbirine karışmış hâlde mahmur güzelliğiyle parıldayan göz bebekleri benimkilerle buluştu.
"Benimle evlenir misin?"
"Ne?" dedim gülerek. Ellerim hâlâ saçlarındaydı ve nasıl bu kadar yumuşak olduğuna bir kez daha hayret ettim.
"Benimle evlenir misin dedim. Evlen benimle."
En içten ve tatlı kahkahamı attıktan sonra hiç düşünmeden cevap verdim.
"Evet."
Rüzgar, inanmaz gözlerle bana bakınca biraz daha yaklaşıp tekrarladım.
"Evet. Evet, seninle evlenirim."
Şimdi ikimiz de gülümsüyorduk. Aşk bu kadar zahmetsizdi işte. Gerçek aşk büyük şeyler peşinde koşmak, bir şeyleri yapmak zorunda olmak değildi. Bir sabah birdenbire "Evlenelim." derdiniz ve bu, binlerce sahte sözcükten çok daha samimi gelirdi kulağa. Çünkü her ne kadar öyle görünse de, öylesine söylenmiş sözler değildi bunlar. Rüzgar'ın kalbinin derinliklerinden sıcak bir buhar yüzüme çarpmış gibi hissettim. Sözcükleri kalbimi eritti ve benim yürekten gelen cevabım onun kalbine doğru aşktan bir yol izledi. İşte, dünyanın en mutlu iki insanı, basit bir kanepede uzanıyor ve birbirine evlilik sözü veriyordu. Geriye sadece yaşamak kalmıştı. Doyasıya, sade, aşk dolu yaşamak...
***
"'Yaz Rüyası' adlı ilk kitabınıza bu yoğun ilgi karşısında neler söylemek istersiniz?"
"Beklediğimden çok daha büyük bir ilgi gördü. Bunun için öncelikle sevgili okuyucularıma, sonrasınd-"
Sercan, beni tüm kameraların önünde kolumdan tutup aceleyle çekti ve lafımı tamamlama izin vermedi. Muhabirler peşimizden gelip ne olduğunu anlamaya çalışınca da kameranın birine burnunu değdirecek kadar yaklaşıp, "Düğünümüz var. Nikahtan sonra sorarsınız sorularınızı." dedi ve beni kaptığı gibi yukarı çıkardı.
Yeni boyattığı tarçın rengi saçlarıyla orman perisiymiş gibi görünen Yeliz, beni aceleyle sandalyeye oturttu ve tabii ki bir yandan söylenmeyi ihmal etmedi.
"Hayır yani, kitabın basım tarihiyle düğünü nasıl çakıştırabildin? Ciddi soruyorum, nasıl becerdin bunu?"
"Rüzgar'ın suçu." deyip tüm bu kaosu üzerine yıkmaya çalıştığım sırada, sevgili kardeşi ve benim için kankalıktan kayınçoluğa terfi eden Çınar abisini korumak için kahramanca araya girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
ChickLitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...