1

1.1K 73 27
                                    

bir fici bitirmeden diğerine başlama huyumdan asla vazgeçmeyeceğim

[bu arada ficte yaş farkı var eğer rahatsız olacaksanız okumanızı tavsiye etmem.]

iyi okumalar👋👋

★★★

"Jeongguk, bu sene sorun çıkartmanı istemiyorum. Benim sürekli seninle ilgilenecek vaktim yok, o aklını başına toplayıp bana yük olma." arabayı durdurmuş, dikiz aynasından bana ters ters bakan babama kafamı salladım sadece. her zaman beni tehdit eder gibi konuşur, keyfimi kaçırırdı. onun beni uyarma şeklinin böyle olduğunu, böyle konuştuğunda ondan korktuğumu ve böylelikle onun sözünü dinleyeceğimi düşünürdü. aksi olmazdı aslında, ben ona belli etmeden sözünü dinlemezdim.

"anlaşıldı mı?" ona cevap vermediğimde üstüne vurgu yaparak sordu. sadece derin bir nefes aldım. "anlaşıldı baba, merak etme sana yük olmayacağım." ardından ne ona bir şey söyleme hakkı vermiş ne de kendim sözüme bir ekleme yapmıştım. arabanın kapısını açtığım gibi dışarı çıkmış ve okula doğru ilerlemiştim. bu ortamı sevmiyordum, özlemiyordum da. bazı insanlar sevgililerini, bazıları arkadaşlarını, bazıları sevdiği öğretmenleri, bazıları sevdiği dersleri görmek için geliyordu ama benim bunlar arasında hiç uyuştuğum yoktu. yanlış anlaşılmasın, yanlız biri değildim. sadece arkadaşlarım ile buluştuğum tek yer okul değildi.

daha yeni yeni kampüsün içine daha girmeme rağmen bana dönen gözleri hissediyordum. işte tam olarak bundan bahsediyordum, okulun bu yanını sevmezdim. dedikodu yapmak dışında bir halta yaramayan insanların doluştuğu yer gibiydi burası. ayrıca herkes yüksek topuklularını kendinden emin ve sert yere vuran, kısa şortlar ve crop giyen, yüzünden makyaj bulunan bir erkeğe böyle bakardı. sevmediğim bir konu da buydu, üstümde bulunanlara bir cinsiyet kalıbımı yapıştırıp "sen erkeksin..." adlı cümleler kuranlar ile kaynıyordu her yer. onlara göre cehennemde yanacaktım. sorun değildi, eğer gideceksem en azından kendimi kabullenmiş bir şekilde gidecektim. bazı kişiler sadece "korkularından" dolayı bundan bile yoksundu.

"dostum, nerelerde kaldın? yoksa yine mi baba nasihatları ha?" yanıma gelmiş olan Jimin ile gülümsedim. bu çocuk bu rahatsız edici okulda bana ev oluyordu resmen. onun yeri ben de her zaman ayrıydı. "maalesef, bilirsin babam "benim iyiliğimi" düşünür." benim iyiliğimi kısmında ellerimi tırnak şeklini aldırarak dalga geçmiştim. o da dediğime gülerek omzuma elini koyup beni ilerlemeye başladı.

"bizde seni bekliyorduk, bilirsin Jeon'suz olmuyor." parmaklarını yanağıma kıstırarak makas almış bana sırıtarak bakmıştı. ben de aynı şekilde ona sırıtarak bakmıştım. beni kampüsteki 'bizim mekan' olarak adlandırdığımız yere götürüyordu. oraya bizler dışında gelen olmazdı, daha doğrusu kimsenin gelmemesini sağlardık.

"birileri gelebilmiş sonunda." üstüme atlayan hoseok hyung ile kıkırdadım. "tanrım! ben geç kalmadım, siz aşırı erkencisiniz." hoseok hyungun boynumu sıkan elleri arasında zar zor kurduğum cümle ile kollarına sarıldım. dışardan çok zayıf duruyordu ama kemikleri cidden çok sertti. "hoseok, çocuğu boğacaksın şimdi." diyerek hoseok hyungu benden ayıran jin hyunga büyük bir minnetle baktım. ölmekten kurtulmuştum.

"erkenci olduğumuzdan değil de babalarımız burda çalıştığı için horoz gibi güneş açtığı gibi buraya geliyoruz."

hoseok hyungun dediğine kafa sallayıp soojin'in yanına geçip oturmuştum. soojin yanına geldiğimde gibi bir anne misali kafamı kucağına doğru çekip 3 yaşında bebek gören teyzeler gibi sevmeye başladı. "ya bu çocuk büyüdükçe daha da mı tatlı oluyor yoksa bana mı öyle geliyor?" yanaklarımı sıkıyor, saçlarımı bir evcil hayvanmışım gibi seviyor, burnunu sıkıyordu. ve bunlar ona bir sevgi gösterisiydi. "soojin sen beni iz bırakmadan öldürmeye mi çalışıyorsun?! tamam baban polisiyenin müdürü olabilir ama ondan öğrendiklerini benim üstümde deneme gerek yok."

high for this, tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin