"her gün bir yerlere gitmekten yoruldum artık."
elimdeki çatalı tabağın kenarına bıraktığımda konuştum. karşımda oturan yeonjun ve soobin ikilisi birbirine bakıp yemeklerini yemeği bırakmışlardı.
kahvaltı yapmak için en sevdiğimiz kafeye gelmiştik. kendimi yalnız hissetmeyeyim diye her günü beraber geçiriyorduk. her zaman yaptığımız şeylerdi bunlar ama yoruluyordum anlatabiliyor muyum?
"ama eskiden de bunları yapardık bitanem. hem sen bu kafenin kahvaltısını çok seversin. tabağındaki yemekler hâlâ duruyor."
"canım bir şey yemek istemiyor."
önümdeki tabağı onlara doğru ittim. soobin elindeki çatal ve bıçağı tabağın kenarına koydu ve bana dik dik bakmaya başladı.
"biraz daha seni üzgün görürsem o çocuğu sikmeye gideceğim."
soobin çok nadiren küfür eden biriydi. çok sinirlenmediği sürece ondan küfür duymak çok zordu. biz de bu duruma alışık olmadığımız için şaşırmıştık ve soobin'e bakıyorduk sadece.
"aldatılmak dünyanın en boktan şeyi olabilir, evet. acını da anlıyoruz ama bu kadar üzülmeyi hak etmiyorsun. her şeyin en güzelini hak ediyorsun beomgyu. kendini bu kadar yıpratman sadece sana zarar, ona değil."
"soobin haklı, bebeğim. bir aydır yeterince yıprattın kendini. artık önüne bakma zamanın gelmedi mi sence de? seni böyle görmeye alışık değiliz ve bu durum bizi de oldukça üzüyor."
ağzımı açıp tek kelime edemedim. ne diyebilirdim ki? ikisi de haklıydı. hatta geçen gece barın lavabosunda tanıştığım çocuk da haklıydı. taehyun hariç herkes haklıydı.
"hâlâ ondan mantıklı bir açıklama bekleyerek kendini yoruyorsun. sana istediğini vermeyecek, anla artık. o şu an mutlu ve hayatını yaşıyor. sen niye aynı şeyi yapamıyorsun?"
soobin çok konuşan biri değildi hiçbir zaman. kritik anlarda gereğinden az ama öz konuşurdu. şimdi de aynısını yapıyordu. kelimenin gerçek anlamıyla ağzıma sıçıyordu.
"ondan intikam almak istiyorsun, seni tanıyorum. onun canını yakmadan eski beomgyu olamayacağını biliyorum. en güzel intikam mutlu olman, ne zaman anlayacaksın bunu? seni her mutlu gördüğünde canı yanacak, aynı senin canını yaktığı gibi."
her bir cümlesi suratıma tokat gibi çarpıyordu. sözleri canımı yaksa da doğru konuştuğu için ağzımı açamadım.
"yarından itibaren seni gülerken görmek istiyorum. eğer seni gülerken görmezsem, tanrı şahidim, giderim kapısına dayanırım ve ağzıyla götünü yer değiştiririm."
soobin'i tanıyordum, yapardı. tanrı'yı şahit ettiyse söylediği her şeyi yapardı. bundan korktuğum için dediklerini harfi harfine yapmaya hazırdım.
mutlu olmak benim de hakkımdı sonuçta, değil mi?
"şimdi tabağındakileri bitir. kahvaltımız bittikten sonra en sevdiğin yere gideceğiz."
hemen soobin'i kafamla onayladıktan sonra tabağı önüme çektim ve içindekileri yemeye başladım. kahvaltı boyunca üçümüzden de ses çıkmamıştı. ortam oldukça gergin olsa da birazdan düzeleceğimizi üçümüz de biliyorduk.
kahvaltımız bittikten sonra kalktık ve geldiğimiz yerin zıttına yürümeye başladık. burada her yer bir yürüme mesafesi kadar yakın olduğu için araba almaya gerek duymamıştık. hem yürüyüp temiz hava alıyorduk hem de sohbet ediyorduk.
konuşarak lunaparkın önüne geldiğimizde yeonjun koşarak pamuk şekerlerin olduğu yere gitti. soobin de peşinden gülerek gittiğinde onları izledim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
cigarette on your lips {taegyu?}
Fiksi Penggemar"pişmanım, beomgyu. lütfen yaptığım hatayı telafi etmem için bir şans ver. seni geri istiyorum." "eski beomgyu olsaydı sana istediğin kadar şans verirdi ama eski beomgyu öldü. onu sen öldürdün, taehyun."