3. BÖLÜM

425 48 12
                                    

ALVIN

Bir hafta geçmesine rağmen haşere kontrol servislerinden herhangi bir yanıt gelmedi. Hatta müşteri hizmetlerinin ne kadar boktan çalıştıklarına dair şikayette bulunmaya çalıştım ancak buna bile yanıt almadım. Sonunda sinirlerim bozulmaya başlamıştı ve o kadar sinirlenmiştim ki bir iki saniye merkezlerini bulup ateşe vermeyi düşündüm.

Her neyse, tüm bunlar bir yana, içinde bulunduğumuz gün sıkıcı ve olaysızdı. Bu yüzden en azından biraz üretken hissetmek için yemek pişirmeye karar verdim. Elbette buna el attıktan sonra üretken olmak mı yoksa boş boş oturmanın mı korkunç bir karar olduğu kanıtlanacaktı.

Birincisi, mutfağın nasıl çalıştığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Temel hayatta kalma kuralları ile yaşar ve hayatım için korkmadan ocağı zar zor açabilen birisiydim. İkincisi, mutfağımdaki ürünlerin yarısının son kullanma tarihi geçmişti ve nedense hepsi hâlâ yerli yerinde duruyordu. Üçüncüsü, sırf iyi imaj için yaklaşık bir düzine kek yapma sürecinin yarısında, kendimi en az elli kez yakmayı başarmıştım.

Sonunda her şey bittiğinde hayal ettiğimden daha korkunç bir şey yaptığımı fark ettim ve onları yiyen kesinlikle ben olmayacaktım. Bana kötü diyebilirsiniz ama ne yazık ki zihniyetim böyle çalışıyor işte.

Yeni yanmış muffinlerle dolu tepsi yatak odamdaki masanın tam üstünde duruyordu ve ben de yatağımın kenarına oturmuş soğumalarını bekliyordum. Merakım beni ele geçirince perdeyi hafifçe araladım ve komşumun yatak odası penceresine bir bakış attım. – evet, pencerelerimiz karşılıklıydı. - Beni ürkütücü buluyor olamazsınız herhalde?

Yine de, onu elinde bir Everclear şişesiyle sandalyeye çökmüş halde gördüğümde - en hafif tabirle - şok oldum. Saçları tamamen dağınıktı ve bu kadar uzaktan bile gözlerinin altında oluşmaya başlayan koyu renkli torbaları gözle görülür şekilde seçebiliyordum. Üzerinde bol bir atlet ve bir çift eşofman dışında hiçbir şey yoktu ve doğrusunu söylemek gerekirse; hayattan oldukça bıkmış görünüyordu.

Sonra, sanki bir tür filmdeymişiz gibi, bakışlarını pencereye çevirdi ve gözlerimiz buluştu. Beni ona bakarken yakalamış olması gerçeğiyle beceriksizce yutkundum - ve sırıtmak ya da el sallamak gibi bir şey yapacağımızı düşündüm - ama pencereye doğru ilerleyip jaluzileri bir el hareketiyle indirdiğinde kaşlarımı çatıp, bunun aptal bir romantik komedi filmi değil, gerçek olduğunu bir kez daha hatırladım.

Ve mutfakta yangın alarmının çaldığını duyduğumda gerçeklik bir kez daha yüzüme tokat gibi çarptı. Elbette size merdivenlerden ışık hızıyla indiğimi ve yüzüstü yere kapaklandığımı anlatmayacağım çünkü artık biliyorsunuz. Deli gibi bir tomar gazeteyle ortalığı havalandırarak dumandan kurtulmaya çalıştığımı ama bunu yaparken ocağı kapatmayı unuttuğumu da anlatmayacağım. Üstelik kahvemi kaynamaya bıraktığımı ve taşmaya başladığını da unutmuştum.

Yetişkin olmak bu dünyada bir cehennemdi.

Neyse ki, beceriksizliğimin tüm kanıtlarından yarım saatten daha kısa bir sürede kurtulmayı başardım ve o zamana kadar kekler çoktan soğumuştu. Kendimi bir kez daha komşumun verandasında, elimde tepsi, durumu düşünürken buldum.

Zili çalmalı mıyım yoksa onu daha önce gördüğüm durumu göz önünde bulundurarak geri dönüp hiçbir şey yaşanmamış mı saymalıydım?

Ya onu gözetlediğime kızdıysa?

Casusluk mu? Hayır, hayır. Şöyle ufak bir bakış atma elbette gözetlemekti, casusluk bunu tanımlamak için büyük bir kelimeydi.

Sonsuzluk gibi gelen bir sürenin ardından gururuma yenik düştüm ve zili çaldım. Birkaç saniye geçtikten sonra kapı gıcırdayarak açıldı ve komşum tüm dağınık görkemiyle karşımda dikildi. Beni görünce tek kaşını kaldırdı ve gözleri bir kez daha benimkilerle buluşmadan önce bakışları keklere indi.

"Bunlar benim için mi?" diye sordu, sesi anormal derecede boğuktu.

"Yani... Başka neden getireyim ki?" dedim gergin bir kıkırdamayla, bir elimi enseme doğru kaldırarak - lisede alıştığım kötü bir davranıştı bu - ama salak olduğum için elimdeki tepsiyi unutmayı başardım ve keklerin yere düşüşünü tam bir utanç ve çaresizlik içinde izledim, her şey ağır çekimde oluyor gibiydi. Çizgifilm karakterleri gibi elimi kolumu ayağımı uzatarak bir şekilde toplarım sandım ama gerçek, gerçekti işte. Bu yüzden, yanmış kekler yere dökülürken hayal kırıklığına uğramış bir şekilde somurtarak öylece durdum.

"Kahretsin." diye mırıldandım kendi kendime alnıma şaplak atmadan önce. "Özür dilerim, unutmuşum ben-"

"Sorun değil." dedi yumuşak bir iç çekişle. Muhtemelen hayal kırıklığı olduğunu varsaydığım bir duyguyla başını sallamasını izledim, ancak dudaklarının köşelerinin çok hafif seğirdiğini gördüğümde, eğlendiğini anladım. Ona azarlamak için ağzımı açtım çünkü bu hiç de komik değildi, ancak kekleri toplamak için eğilirken gözlerinin kenarlarında kırışıklıklar belirdiğini görünce donup kaldım.

Arada bir bıkkınlıkla gözlerinin önünden saçlarını geriye atarak devam etmesini hayranlıkla izlemeye devam ettim. Yani yalan söyleyemem, bu adamın görünüşünün şakası yoktu. Sonra silkelendim ve ona yardım etmediğimi fark ettim ama ben bunu fark edene kadar o işi çoktan bitirmişti.

"Şimdi bunlarla ne yapmalıyım?" diye sordu, bir kez daha ayağa kalkarak.

"Onları atabilirsin, zaten yandılar." dedim acı bir gülümsemeyle. "Zamanında fırından almayı unuttum da."

"Çok unutkansın, bunu sana hiç söylemiyorlar mı?" diye sordu iki kaşını da kaldırarak.

"Söyledilerse de hatırlamıyorum." diye şaka yaptım ve daha ne kadar rezil olabilirim diye düşünürken o bir kahkaha patlatınca, yüzüme yerleşen gülümsemeye engel olamadım. Komşumla bağ mı kuruyordum? Vay be, gelişme vardı.

"O zaman onları atacağım." diye başını salladı. "Her iki durumda da uğradığın için teşekkürler, gülmeye ihtiyacım vardı."

"Sorun değil." dedim hafif bir sırıtışla, o kapıyı eğlenmiş bir ifadeyle kapatmadan önce. Ancak, dairesine şöyle bir göz atmayı başarmıştım - ve aman Tanrım, etraftaki onca alkol şişesi sayesinde içeride kendi barını açmış olabilirdi.

Yine de sorgulamamaya karar verdim. O anda bunu bilmek bana düşmezdi çünkü muhtemelen sorunlarını yabancı birine anlatmaktan rahatsız olurdu. Oturup dertleşmek için yeterince yakın değildik.

Belki bir gün olurduk.

Pest Control 🕷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin