Musab ilgi çekici bir yakışıklıydı. Zaten bunu ona bakan biri anlayabilirdi. Üniversite de bu durum değişmemişti. Bu belki de kirli sakalın ona yakışmasından belki de beyaz tenindeki ela gözlerindendi. Ama her daim bakım yaptığı saçlarının etkisi yadsınamaz bir gerçekti.
Musab arkadaşları ile otururken hep yan masalardan onu kesen kızlar olurdu. Musab'ın arkadaşları kızlı erkekli olduğu için kızların bakışlarında kıskançlık vardı. Musab'ın, ablasındaki doğum gününe gelen İbrahim ve Furkan en yakın iki arkadaşıydı. Onlarla büyümüştü bir bakıma.
Beren gruplarının kızlarından biriydi. Alımlı biriydi. Böyle alımlı biri Musab gibi bir delikanlıya tutularak büyük bir hata yapmıştı. Kendisine olan güveni ile dikkat çeken Beren, Musab denince tüm özgüvenini kaybediyordu. Bir gün yine grup halinde üniversite bahçesinde otururlarken Beren Musab ile konuşmaya çalışıyordu. Yıllardır bıkmamış bir şekilde
''Hafta sonu bir şey mi yapsak Musab?'' Beren'in Musab'a olan duygularının aynısından İbrahim'in de Beren'e vardı. Bunu çok iyi bile Musab belki de bu yüzden Beren'e hiç yan gözle bakmamıştı.
''Neden sadece bana soruyorsun Beren?'' diyerek çıkıştı Musab. Kıza birazcık bile ümit vermediği halde hala Musab'ı sevmesi Musab'a ilginç geliyordu. Ama Beren'in inatçılığını hiç düşünmüyordu. Çok inatçı bir kız olduğu için Musab'ı bırakmıyordu aslında. Musab o gün kendisini yorgun hissediyordu. Geçen gün arkadaşlarla mekânda kutladıkları doğum gününden sonra uykusunu bir türlü alamamıştı. Bu onu hem asabi hem de sersemleştirmişti. Bu yüzden fazla sessiz kalmıştı o gün.
''Musab iyi misin ağabey sen?'' Furkan sormuştu soruyu. Musab'a hep 'ağabey' derdi. Ya da çoğunlukla.. Musab başlarda söylememesini istese de Furkan devam etmişti. O da bunu kabullenerek 'kardeşim' demeye başlamıştı.
''İyi değilim sanırım. Kafam kazan yeri desem yeridir. Ben bir gidip yatsam iyi olacak. Siz bana imza atarsınız.'' dedi ve sandalyenin arkasında asılı olan ceketini alarak ayrıldı arkadaşlarının yanından. Beren bir şey diyemeden Musab çoktan gitmişti.
Uykusu da yoktu ama başı çok ağrıyordu. Ablasına uğradıktan sonra eve gitmeye karar verdi Musab. Eğer biraz hızlı davranırsa ablasının öğle arasına denk gelebilirdi. Ablasına haber vermeyecek böylece sürpriz yapacaktı. Arabasına bindi Musab ve rotasını sağlık ocağı yaptı. Betül sağlık ocağında aile hekimiydi. Mezun olduktan sonra aile hekimi olmaya karar vermişti. Bunun bir nedeni eşinin de doktor olmasıydı. Böylece o evle daha çok ilgilenebilecekti. Aksi takdirde ileride çocukları olunca çok telaş edeceğini düşünmüştü. Ama eğer aile hekimi olursa sağlık ocağına bir ev tutup, öğle aralarında eve gidebilirdi. Böyle bir şey istemesinin en büyük etkisi kendi ailesinden özellikle babasından göremediği sevgiyi, çocuklarına karşı cömertçe verebilmekti. İlk planı aile hekimi olmak olmuştu. Şimdi bir çocuk da bekliyorlardı. Gerisini dört gözle bekliyordu Betül.
Kapının tık sesiyle içeriden gelen 'gel' sesi aynı anda olmuştu sanki. Musab kapıyı açtığında ablasını yalnız beklemişti. Ama içeride bir başkası vardı. Musab ablasına bekleyeceğini işaret etmiş ve çıkacakken ablası onu durdurdu.
''Musab girsene... Yabancı sayılmazsınız.'' Musab daha yeni bakmıştı masanın diğer tarafında oturan kişiye. Çarptığı kızın ta kendisiydi. Elinde yine o beyaz baston vardı. Bir an o çarpma anının aklına gelmesiyle çekinmişti Musab. Ama daha fazla kapı da dikilmemesi gerekiyordu bu yüzden içeri girerek kapıyı kapattı. İçeride masanın bir tarafında Betül diğer tarafında Musab ve Zeynep oturuyordu artık. Resmi olarak tanıştırılmadığı kıza sözlü selam vermişti Musab. O da Musab'a vermişti. Ama Musab'ın kim olduğunu bilmeden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suskun Gözler (Tamamlandı)
Roman pour AdolescentsÖyle bir söz yazılır ki bütün bir hayat anlatılır, öyle bir hayat yaşanılır ki bütün sözler anlamsız kalır. Hayat bir şekilde akıp gidiyor zaten onemli olan her anı doya doya değil, dolu dolu ve anlamlı yaşayabilmek. Görme engelli Zeynep ile Musab'ı...