27~

950 72 59
                                    

"Hala?"

"Sana da günaydın Ayperi kuş! Çekil bakayım kenara şu tencereleri koyayım. Ay ne sıcak, ne sıcak! Baban yok mu kız?!" açtığım kapıdan elinde ki -cidden tencerelerin olduğu- poşetlerle, ardı ardına kesilmeyen sorulara babamın bir minik versiyonu girdi beni hiçe sayarak.  Kocaman olmuş gözlerimle bakmakla yetinmiştim sadece olanlara. Tablonun su haline bakarsak zaten n'apabilirdim ki başka? Salona doğru geçen, halama şaşkınlıkla bakmaya devam ederken kapıdan bir ses daha şakıdı.

"Güno! Dünya'nın en güzel kuzeni geldi!" neşeli yüksek sesle ikinci şok anımı yaşayarak arkama döndüm içimde büyüyen korkuyla. Tam karşımda beline kadar uzanan açık sarı saçları ile, mükemmel fiziği ve kendi tarzına bir hayli yansıtan mini eteği, bluzuyla  duruyordu. Sol elinde ki bavulun kulbunu indirip diğer elini beline attı ve sanki poz veriyormuş gibi kendi etrafında bir tur atarak döndü beni sinir eden gülüşleri arasında. "Dilan... Ne işiniz var burada?" bezmiş sesimle ve düşmüş omuzumla karşı karşıya kalınca kaşları çatıldı. "Anne! Ayperi bizi evden kovuyor?!"

"Ya! Ne alakası var? Hayır hala, yalan söylüyor!"

''Tövbe, Bismillahirrahmanirrahim! Hala? Kütahya'dan bizim mutfağa nasıl ışınlandın?!'' Uzay abinin bir şeyler yediği belli olan boğuk sesine panik ve korku da karışınca ister istemez gülesim gelmişti. Dilan da bana katılırken ayakkabısını çıkardı ve beni aşarak, hiç düşünmeden içeri geçti. Çantalarının  birini bile umursamadan sahipsiz bırakmasının nedenini bana işkence çektirmek olduğunu anlayınca  iç çekip tek bir tane bile bulutun olmadığı gökyüzüne diktim bakışlarımı . ''Halası kurban olur Uzayı'na! Tosunum böreği yaptım, dövmeç yaptım size bol bol yiyin diye. Oy yakışıklı oğlum benim.'' tam kafamı kaldırmış, toplu saçımdan çıkan küçük perçemleri uçuran meltemin ferahlığının tadını çıkaracaktım fakat içeriden gelen ve birbirine karışan seslerle bu da yarım kalmıştı. Hiç utanmadan veya duymayacaklarını düşünerekten ortaya bir oflama bıraktım ve elimi ilk olarak gri bavula attım.

Ağır, büyük bavulu içeri soktuktan sonra iki poşeti ve bir tane sırt çantasını da vestiyerin önüne taşıdım dikkatlice. Kapıyı kapatmak için o tarafa adımlarken sokakta elinde ki bastonu ile yavaş yavaş yürüyen Osman amcayı gördüm. "Osman amca!" duyması için hafif yüksek çıkan sesimle zor gören gözleri ve yavaş hareketleri ile bedeni bana döndü. İçten, sıcacık bir şekilde gülümsedim ve el salladım neşeyle. "Günaydın! Geleyim mi seninle? Nereye gidiyorsun?"

"Yok yok... Hanım kızım, gidiyorum ben. Sana da günaydın. Günaydın... Selam söyle babana."

"Aleyküm selam. Dikkatli git. Nenemin ellerinden öpüyorum."

"Öp hanım kızım. Öp... Hadi selâmetle." elini havada öylesine sallayınca kıkırdamadan edememiştim. Mahallenin en tatlı, tontiş çiftlerinden biriydi. Bizim evin birkaç ötesinde tatlı beyaz bir evde oturuyordu. Osman amcanın elması, yani Seher nene annem gibi evin her bir yanını çiçek yapmıştı. Önüne dönüp yoluna yavaş yavaş devam ederken bende içeri girip kapıyı kapattım usulca. Mutfak kapısının önünde devam eden sohbete katılmak için adımlarımı oraya yönlendirdim daha sonra. Ne kadar istemesem de...  "Boşver ya! Bizim bir sene daha mezuna kalmamız var."

"Eşşek kızı eşşek. Hadi sen çalışmıyorsun, çocuğun niye aklına giriyorsun? Yok mezuna kalmak falan!"

"Sanki Uzay çok çalışıyor hala. Bence ikisini de evlendirmemiz lazım..." göz devirerek mutfak masasının önünde sırtımı tezgaha yasladım, kollarımı göğsüme bağlarken bıkkın ses tonumla konuşmuştum. Sigarasını küllüğe bastırıp söndüren halam bakışlarını bana dikip göz kırparak güldü ve  onayladı beni. Bunu gizlice yaptığını düşünse bile hemen karşısında oturan iki kişi her şeyin farkındaydı. "Ya anne?! Evlenmeyeceğim ben!" arkasına yaslanıp sinirle bacaklarını rahatça üst üste attı aynı zamanda şikayetlenirken Dilan. "Ben evlenebilirim, sıkıntı yok."

Yıldızların ArkadaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin