Ten
Taeyong bir adım geriye giderken konuyu anlamış olmanın verdiği inkar fiziksel olarak bir tepki göstermişti. "Siktir." Sesi boğuktu. "Sen biliyor muydun?" Sonra öfkeyle Taeil'e sorarken yaşça büyük Luxen'in de anlamaya çabalar yüz ifadesi aslında her şeye cevap sunuyordu.
"Olmaz öyle şey, Marie bizi ele vermez." Chenle tekrar geri dönerken gözlerini Jeno'nun elinde kapana kısılmış Luxen'e çevirmişti. Jaemin, kötü biri miydi, bunlardan haberdar mıydı ya da şu an olanlarla bir ilgisi var mıydı bilmiyordum ancak yerde yatan kadının cesedine bakıyor ve ağlıyordu. "Bizimle geleceksin. Anladın mı? Buraya geldikleri zaman hiçbirimiz olmayacağız ve seni geride bırakma, bizi ele verme riskini göze alamayız. O yüzden geleceksin." Chenle ise onun yasına vakit yokmuş gibi konuşurken Jaemin öfkeli gözlerini kökenin üstüne çevirmişti.
"Size evini açtı! Onu öldürmek zorunda değildiniz- onu.." Acı dolu bir hıçkırık sözlerini kestiğinde Taeil ellerini saçlarının arasından geçirmiş ve sonrasında da yüz ifadelerini düzeltmeye çalışırken yavaşça Yuta'nın koluna dokunmuştu. "Gidip eşyalarınızı toplayın. Vaktimiz az."
"Bırak beni!" Ne düşünmem gerektiğinden bile emin değildim ama Jeno çırpınan çocuğu sıkıca tutup zapt ederken onun parlamasına şu kadarcık kaldığını gözlerindeki o kararlı bakışta görmüştüm. Ama bu yapacağı en büyük aptallık olurdu. İki köken tam burada bu evdeydi. Onun yapmaya çalıştığı şey kesinlikle akıl karı değildi. Öyle ki Jeno onu alt etmesinin imkansız olduğunu göstermek ister gibi çocuğu çevirdiğinde Jaemin ıslanmış yüzü ve titreyen elleriyle Jeno'yu itmeye çalışmıştı. Sonrası ise korkunç bir film gibiydi. Çocuğun dizlerinin üstüne yığılmasına yetecek her ne yapıyorsa kızıl saçlı Luxen bir beton yığını gibi çökmüş, acı içinde kıvranarak yere yapışmıştı. Sonrasında hissettiği şeyden kurtulmaya çalışır gibi bacakları yerin kaygan zeminine sürtünürken nefes alamıyor gibi görünüyordu.
"Ne yapıyorsun?!" Yuta endişe içinde öne fırladığında onu tutan Winwin'di. Belini kavrayıp yeşil gözlü arkadaşımın ilerlemesini engellerken onu geriye çekmişti. "O iyi biri! Bununla bir alakası yok!" Sonraki kişi ise Haechan'dı. Sesini ilk kez bu kadar yüksek çıkarken duyuyordum ve Mark onun yanına dönüp sonunda beni özgür kıldığında Taeyong'a yapışarak koluna sarılmıştım.
"Bence bu kadar yeter. Jaemin yalnızca burada yaşayan ve ona yardım eden bir Luxen. Haberi olduğunu sanmıyorum. Bırak da toparlansın." Taeil soğukkanlıydı. Doğrusu onun gibi olmayı çok isterdim. Bunca zamandır irtibatını koparmadığı ve arkadaşı olan Luxen bizi ele vermişti. Ardından daha yeni tanıştığı bu insanlar onu gözünü kırpmadan öldürmüştü. Fakat o odaklanmaya çalışıyor ve ileriye dönük hareket ediyordu.
En sonunda bu ikna edici olmuş olsa gerek ki çocuk yerde çırpınmayı bırakmış ve kendinden geçiyormuş gibi bir vaziyette yığılmıştı. Kun ona doğru ilerleyip üstüne eğilirken Jeno'nun bakışları da üstündeydi. Bu kadar sinirlenmesinin sebebinin bir çuval incirin berbat olmasını istememesinden kaynaklı olduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21