Kırık dökük bir harabenin içindeki yıkılmasına ramak kalmış bir kolondum ben. O harabenin yıkık dökük parçalarından kurtulup onca şeyin üzerine yıkılmayan kolondan ev yapanlar vardı. İçinde soba yanan, dışında kışın ayazı olan bir ev.
Ve o evin içinde şimdi soba yanmıyordu, o evin içi şimdi dışarının soğuğunu almıştı.
O sıcaklık kapıyı çarpıp giden kişiyle gitmişti.
Evin içinde kalanlar kolona sığınmış ama ısınamıyorlardı. Kolon buz kesmişti.
Leo gittikten sonra yağmur yağmaya başlamıştı. Ben yanımdaki koltuğa kendimi atmış bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun içinde yarım saattir oturuyordum. Yağmur damlaları göz yaşlarımı gizliyordu.
Yağmur asla kesilmiyor aksine artıyordu, şimşek çakmaya başlamıştı ama hiçbir şey olmuyormuş gibi uzakta bir yere odaklanmıştım.
Leo haklıydı.
Aden de haklıydı.
Ben hep kendini suçlayan kendinden nefret eden bir insandım.
Ben böyle olmak istememiştim, beni böyle yapmışlardı.
Hep suçlu bendim onlardan öncesinde, her olan olayın sorumlusu bendim. Beni böyle yapan geçmişimdi, bu yüzdendi bu kadar suçlu bulmamın sebebi.
Leo gittikten sonra Aden gelmişti "Gerçekler yakar, gerçekleri görmezden gelme."deyip gitmişti. Kumsal gelmişti "Geçmiş, her düştüğünde sırtında ağırlaşacak, görmezden gel."deyip gitmişti. Eflal gelmişti "Daha fazla düştüğün yerde oturmana izin vermiyorum kalk ve gerçeklerle yüzleş."dedi ve gitmemiş Kumsal ve Aden'i çağırıp beni eve sokmuşlardı. Saçlarımdan ve üzerimden dökülen su damlaları zeminde leke bırakıyordu. Kendimi odaya attığımda banyoya geçtim. Sıcak suyu açıp soğuk zemine oturdum.
Şimdi kışın ayazı, içimde bir yerlerdeydi. Kapısı açık bırakılan içine soğuk giren bir ev gibiydi.
Sıcak su üzerimden akıp gittikçe uykum geliyordu ve gece uyumamıştım. Suyu kapatıp oturduğum yerden kalktım ve üzerindekilerden kurtulup temiz kıyafetlerimden giydim.
Leo nereye gitmişti?
Eve geri girdiğimde Pamir'in evde olmadığını fark etmiştim muhtemelen Leo'nun peşinden gitmişti. Çok da umrumda değildi, Leo neredeydi?
Ya başına bir şey gelirse?
Çıkarken çok sinirliydi umarım bir şey olmaz.
Nasıl döndürecektim buradan?
Kafamı kurcalayan bu soruları düşünmemeye çalıştıkça daha çok düşünüyordum. Huzursuzlukla yatağa girdim. Gözlerim yorgunluktan kapanırken karanlığın mahkumu oldum.
...
Kumsal'ın evindeydik. Mutfak masasında kahvaltı yapıyorduk. Kumsal Kerem'e bir şeyler anlatıyor ve gülüyordu. Aden Kaan'la bir konu hakkında büyük bir sohbete dalmışlar etrafta olan hiçbir şeyle ilgilenmiyorlardı. Eflal ve Pamir..
Flörtleşiyorlardı.
Ama ikisi de çok mutluydu kafayı yemiştim herhalde. Leo yanımda oturuyordu, "Bugün birlikte pikniğe gidelim mi?"diye sordu masadakilere.
"Eflal gelirse ben kesin gelirim."dedi Pamir.
Pamir'in sorunu neydi?
Eflal gülümseyerek "Gidelim, hem ne zamandır gitmemiştik değil mi kızlar?"dedi bize dönerek.
Kumsal kafasını sallayarak "Evet gidelim, Eren'i de çağırırız."dedi hevesle.
Ne?
"Aden eğer benim haklı olduğumu kabul ederse kesinlikle gidiyoruz."dedi Kaan.
"Pardon? Bana diyorsun ki "X'in karesi x'in yarısı." Senin bu söylediğinde mantık denen bir şey yok. Neyini haklı bulayım?"dedi Aden.
Beynimi kaybetmiş olmalıyım.
"Eğer Umay kahvaltısını bitirirse gideceğiz."dedi Leo bıkkınlıkla.
Kafamı önümdeki tabağa çevirdiğimde tabak boştu.
"Umay kahvaltını bitir hadi gideceğiz."dedi herkes bir anda.
Cevap veremiyordum.
"Kahvaltını bitir."dediler bir kez daha.
İrkildim.
"Sen hep yalnızdın, yine yalnız kalacaksın biz gideceğiz sen kalacaksın."dediler bu kez.
O sırada mutfak camının dışarısındaki siyah maskeli bir adam gözüme çarptı. Dışarıda öylece bekliyordu.
Korkuyla gözlerimi camdan çektiğimde herkes ayağa kalktı. "Sen yalnız kalmaya mahkûmsun."
Sesimin çıkmadığı gibi hareket de edemiyordum. Teker teker kalkıp mutfak kapısından çıktılar.
Gitmeyin diye bağıramadım. Ayağa kalkıp önlerine geçmedim.
En son dış kapının sesini duyduğumda ayağa kalkmayı başardım. Hızla kapıya koştuğumda hepsi dışarı çıkmış ve siyah maskeli adamın yanına yaklaşıyorlardı.
Konuşamıyordum ve kapıdan çıkamıyordum bir şey beni durduruyor gibiydi yine hareket edemiyordum.
Maskeli adamın önünde dizildiklerinde adam adım atmaya başladı ve cebinden bir bıçak çıkardı.
Bu bıçak Eren'in üzerindeki bıçaktı.
Eren'den nefesini alan bıçak.
Adam katran karası gözlerini bana dikmişti. Önce Kumsal'ın yanına geçti. Hiç beklemeden bıçağı karnına sapladı. Kumsal yere yığıldı.
Çığlık atamadım.
Sonra yanındaki Kerem'e yaklaştı ve Kumsal'a sapladığı bıçağı bu kez ona sapladı. Kerem de Kumsal gibi yere yığıldı.
Bir adım daha attı ve bu kez bıçağı Kaan'a sapladı ve o da yere düştü. Hareket edemiyordum gözlerimi kapatamıyordum.
Aden'in yanına yaklaştı ve bu kez bıçağı ona sapladı. Hayır diye bağıramadım.
Aden de yere yığıldı.
Pamir'e yaklaştı ve kulağına fısıldadı. "Sen son oyuncusun. Bu kaltağın uğruna ölecek son kişi."
Kaltak dediği bendim.
Bıçağı bu kez Pamir'e sapladığında Pamir'in ağzından kan geldiğini gördüm, yine sesim çıkmadı.
Eflal'in önüne geçti, yapma diyemedim kahrolası sesim çıkmıyordu. Bıçağı Eflal'e sapladı ve kulağına yaklaştı. "Sizin en büyük hatanızdı onu yalnızlığa mahkûm bırakmamak."
Bağıra bağıra ağlamak istedim, kendimi öldürmek, gözlerimi kör etmek istedim bunları görmemek için.
Her bıçağı sapladığı yere yığıldı hepsi gerçekten gitti.
Adam gözlerini benden ayırmadan tam gözlerimin içine bakıyordu ve gözlerinde gördüğüm saf nefretti.
Leo'nun önüne geçti.
Hayır.
Hayır.
Hayır!
Leo'nun kolundan tutarak önünde kilitlendiğim kapıya doğru yaklaştı. Aramızda sadece iki adımlık mesafe vardı. Ama Leo'yu çekip kurtarmıyordum. Leo'nun arkasına geçti ve bıçağı boğazına dayadı.
Hayır.
Leo da arkasındaki adam gibi gözlerini bana dikmiş sadece bakıyordu. Boş boş bakıyordu, Leo bana hiç böyle bakmamıştı.
"Sen yalnızlığa mahkûmsun. Yalnız doğdun yalnız yaşayıp yalnız öleceksin. Senin hayatında kimseye yer yok!"diye bağırdığında bıçak Leo'nun boynundan kayıp gitti.
Çığlık attığımda her yer karardı ve gözlerimi yatağımda açtım.
...
Attığım çığlıkla yattığım yerden fırladım.
"Umay!" Leo'nun sesini duyuyordum. Gözlerim deli gibi sağa sola bakmaktan kurtulup yanımdaki Leo'yu gördüğümde yaşadığım rahatlamayı daha önce hiç yaşamamıştım. "Umay, sakin ol Umay! Kabustu sadece sakin ol!"
Nefes almayı unutmuşum gibiydim aldığım nefes her seferinde olduğu gibi yetmiyordu ama bu kez gerçekten nefessiz kalmış gibiydim göğsüm inip kalkıyordu.
Yanımdaki Leo'ya hızla sarıldığımda gerçekten yanımda olduğunu hissetmiştim. Gerçekten buradaydı.
O yaşıyordu.
Kapım kırılırcasına açıldığında içeri kızlar girdi. "Umay! İyi misin?"diyen Kumsal'ı duyduğumda bir kez daha rahatladım. Eflal ve Aden bana korkuyla bakıyorlardı.
Onlar da yaşıyordu.
Kızların arkasından Kerem, Kaan ve Pamir'i gördüğümde derin bir nefes aldım.
Yaşıyorlardı.
Leo'dan ayrılıp banyoya doğru koştum, midem feci bulanıyordu. Kapıyı kapatıp hızla kilitlediğimde Leo'nun sesini duydum. "Umay aç şu kapıyı, iyi değilsin aç kapıyı!"
Boş mideyle kusmaya çalışmak kadar kötü bir şey yoktu her seferinde lanet ediyordum.
Nefes alamıyordum. Elimi yüzümü yıkadım ama hayır asla nefes alamıyordum. Kapıyı hızla açtığımda önümdeki Leo'ya çarptım ama benim bu odadan çıkmam gerekiyordu kapının önü çin seddinin önüne yığılan Türklerden farksızdı.
Herkese çarpa çarpa çıktığım odadan merdivenlerden inerek bahçeye çıktım. Derin derin nefesler alıyordum yavaş yavaş içime işleyen toprak kokusu rahatlatıyordu.
Kendimi yere attığımda ıslak çimler sırtıma buz gibi bir demir parçası gibi batıyordu. Çok üşüyordum ama daha yeni yeni nefes alabilmeye başlamıştım.
"Umay!"diyerek yanıma gelen Leo'nun peşinden kızlar geliyordu. Leo koşarken yere kendini attı ve kafamı dizlerine aldı. Gözlerimi gözlerine sabitlemiştim. Kabustaki gibi değillerdi. "Umay kalk hastaneye gidelim, hadi kalk." Çekiştirerek kaldırmaya çalışıyordu ama hiçbir şekilde kalkmıyordum.
"Gerek yok."dedim gözlerini yakalamaya çalışarak. Gözlerine ben bakıyordum ama o bana bakmıyordu.
Kafamı biraz daha kaldırarak dudaklarını alnıma yasladı ve birkaç saniye bekledi. "Ateşin var Umay, hastaneye gideceğiz kalk."
"Ben yalnızlığa mahkûmum."
Leo'nun hareleri dondu, aynı şekilde hareketleri. Gözlerini bana çevirdi bu kez ama bu kez ben gözlerimi kaçırdım. "Ne?"
"Ben yalnız doğdum."
"Ne gördün?"
"Ben yalnız öleceğim."
"Umay bak bana." Yüzümü avuçlarının arasına aldı ve ona çevirdi, gözlerimi gözlerine diktim, çok uzaktan ve bir o kadar da yakından bakıyorlardı. "Ne gördün diyorum sana."
"Kâbus."
"Hadi ya?"dedi alayla. "Umay son kez soruyorum ne gördün?"
"Ben küçükken, gördüğüm kâbusları hiç kimseye anlatamazdım." Elmacık kemikleri kızarmıştı, niye kızarmıştı? "Gerçek olur diye, olmasın diye, kimse duymasın diye." Çok korkuyordum Leo'nun o hâli gözümün önünden gitmiyordu.
Kızların ölümü gözümün önünden gitmiyordu.
"Kâbuslar gerçek değildir Umay, adı üstünde kâbus."
"Ya gerçek olursa, olmayacağının sözünü verebilir misin bana?"
"Verebilirim Umay, kabuslar gerçek değiller, izin vermem."
"İzin vermez misin?"
"Vermem."
"Peki neden kavga ettik rüyamda gördüğüm gibi seninle? Neden bu kâbus gerçek oldu?"
🪷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lotus
Teen FictionBirbirinden farklı 4 kişi adeta birbirini tamamlayan bir vücudun parçaları olmuşlardı. Hayatın getirisi onları değiştirecek miydi? Bir bütün olmaktan parçalara ayrılmış bir limana mı döneceklerdi yoksa birbirlerini tamamlamaya devam mı edeceklerdi? ...