Aden Yalçın
Hayat, geri dönüşü olmayan bir yoldu. Bir hatanın geri dönüşü olmadığı gibi hayat da başlı başına bir hataydı.
Yaşamak hep hata olmuştu.
Yeri geldiğinde dimdik ayakta durduğum ve kendimden ödün vermediğim de olmuştu, yeri geldiğinde kendi köşeme çekildiğim de.
Bu sıralar hep kendi köşeme çekilip bir sessizlikte sakinlikte kendimi dinliyordum. Ta ki geçen akşama kadar.
Lisede yaşananlardan sonra pek kendime gelemediğim doğruydu, aslında hiçbirimiz kendimize gelememiştik ama bu tabii ki yaşamaktan vazgeçmek için bir sebep değildi.
Ben intihara kalkışırken sadece o ana odaklıydım, o anı yaşıyordum. Ve bunun bir hata olduğunu sonradan fark etmiştim.
Ben bugün bu hayattan vazgeçersem eğer öldüğümde hiçbir şey düzelmeyecekti. Hiçbir şey değişmeyecekti de.
O anki tek amacım içimdeki yangını söndürmekti, aksine yangını harlamıştım.
Şimdi kendime sinirli miydim, evet sinirliydim ama bu başaramadığımdan değil bu kadar kolay pes etmemeydi.
Bu zamana kadar asla bunu bir zayıflık olarak görmemiştim ve hep anlamaya çalışmıştım insanları belki bir sebepleri vardır diye, hep anlayış göstermiştim. Ama benim intihar etmem bana göre başlı başına bir hataydı. Ben bu hayattan vazgeçsem de bu hayatımla anılacak bununla bilinecektim, daha hiçbir şey yapmamıştım ki ben.
O geceden çıkmışsam benim bunu da atlatmam gerekirdi, ben onca şeyin üzerine hayallerim için oturup stres içinde kendim için çabalamıştım, bu kadar kolay vazgeçemezdim.
Ve bundan sonra kendime kızacağım bir konu varsa şayet bu kesinlikle intiharım olurdu.
Kolumdaki kesik izine bakmak kendimden nefret sebebim oluyordu çünkü muhtemelen izi kalacaktı ve ben bunu her gördüğümde kendime olan sinirimi artırıyordu.
Üzerime geçirdiğim uzun kollu crop kollarımı kapatsın diye tercih ettiğim bir şeydi. Siyah kot pantolonum da dizimdeki sargıyı kapatıyordu.
Ne kadar çok zarar görmüşüm ya.
Çoğu benim suçumdu ama ne münasebet değil mi..
Bedenimdeki yaraları bir şekilde kapatabilirdim ama yüzümdeki bitikliği kapatmanın pek de bir imkanı yoktu. Ya yalan maskelerinden birini seçecektim ya da olduğum gibi kalacaktım. Kararım ikinci seçenekti.
Daha fazla kendime eziyet etmeden aynanın önünden çekildim ve kapıyı açıp çıktım. Bugün o kumpasçı Pamir yüzünden Kaan'la o hakimin çalıştığı büroya gidecektik. O günün üzerinden beş gün geçmişti ve o günden beri Leo Umay'ı nerede görse yönünü değiştiriyordu. Umay'a hak verdiğim yanlar vardı ama Leo bu konuda daha haklıydı.
Merdiveni her bir basamakta bir dakika harcayarak indiğim için yarım saatte merdiven inmiştim. Üzerinden kaç gün geçmişti hâlâ bacağım acıyordu umarım bacağımı kırmamışımdır.
Salona neredeyse seke seke inmeyi başardığımda herkes gergin bir şekilde salonda oturuyordu, ortamdaki gerginlik bana ulaşmıştı ama Leo bu ortamda kitap okuyordu!
Dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtığında gözler bana dönmüştü, hayret o kadar da ses çıkarmıştım inerken anca mı fark etmişlerdi?!
"Aden?" Ay bir sus sen de artık.
"Ne var Kaan?" Yanıma geliyordu, niye yanıma geliyordu?
"Sen yürüyebileceğine emin misin? Yardım edebilirim.."
"Senden gelecek yardım gelmesin."dediğimde adımları yarıda kesildi. "Senden yardım alacağıma ölürüm daha iyi." Kaan'ın gözleri büyüdü. "Ne diyorsun Aden o ne demek?" Yanından sarsak adımlarla geçerek Leo'nun yanına oturdum. "Ne okuyorsun?" Sorduğum soruyla Leo'nun kaşları çatıldı. Kitabın kapağını açtı. Ve okumaya çalıştı. "Tututunamayanla.."dediğinde kahkaha attım ve buna tek gülen ben değildim. Kitabın adına bakmamış olmasını geçtim, okuyamaması çok çok iyiydi. "Tutunamayanlar Leo, Tu-tu-na-ma-yan-lar. Oku bakayım."dediğimde Leo saf saf bakıyordu ve bu daha çok gülmeme neden oluyordu. Bu çocuk her eve lazım neşe kaynağıydı.
"Tututun.."dediğinde bir daha kahkaha atım. Göz ucuyla Umay'a baktığımda gülümseyerek bizi izliyordu.
"Kitap istişareniz bittiyse çıkalım mı Aden?" Sesin geldiği yöne baktığımda Kaan kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Bu daha çok gülmeme neden oldu, kahkaham büyüdü. Salonda artık herkes susmuş benim susmamı bekliyorlardı.
"Evet artık çıkmamız gerekiyor."dedi Pamir ve Leo'la yanımıza geldi. Elini Leo'nun omzuna koydu. "Tutunamayanlar kardeşim, Tutunamayanlar. Adam mezarında ters dönecek."
Bir kahkaha daha attığımda Pamir'in gözleri bana döndü. "Hadi kalk baş belası, geri dönünce Leo'ya rehberlik yaparsın."dediğinde gülüşüm soldu. Bu adamın benimle zoru neydi?
Ayrıca bana baş belası diyen bir Umay vardı!
Bir dakika.
Lan.
O sırada bir el kolumdan tuttu ve evet bu Pamir'den başkası değildi. "Hadi baş belası, çok uyuşuksun."diyerek kolumdan tutarken muhtemelen bu yaptığı sarsak yürümem ve Kaan'dan yardım almamamdandı.
"Ben kendim yürürüm yalnız."
"Aynen gördük ceylan gibi seke seke yürüyorsun. Baya iyi."diyerek benimle alay ettiğinde dirseğimi karnına vurmamak için kendimi tuttum. "Ya çok merak ediyorum senin benimle zorun ne?"dediğimde beni duymazdan geldi. Ve Eflal'e döndü. "Bütün sorunlar çözüldüğüne göre gidelim mi Eflal?" Burada sorun ben oluyordum sanırım. Bir saniye ne?
Eflal sırıttı. Evet buradaki sorun tam olarak benmişim. "Gidebiliriz." Evden çıktığımızda Pamir beni Kaan'ın arabasına kadar götürürken Eflal Pamir'in arabasına binmişti.
Bu kez sırıtma sırası bendeydi. "Ne geçiyor yine o manyak kafandan baş belası?"
"Hiiiç"diyerek güldüm. "Hiç bir şey geçmiyor kafamdan. Aklıma bir gerçek geldi de ona güldüm." O sırada Pamir'in arabasındaki Eflal ile göz göze geldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lotus
Teen FictionBirbirinden farklı 4 kişi adeta birbirini tamamlayan bir vücudun parçaları olmuşlardı. Hayatın getirisi onları değiştirecek miydi? Bir bütün olmaktan parçalara ayrılmış bir limana mı döneceklerdi yoksa birbirlerini tamamlamaya devam mı edeceklerdi? ...