~Bu bölüm çokça şiddet ve küfür içerir.~
Benim hayatım elde ettiklerimin bir anda alınmasıyla elime verilen düş kırıklıklarıyla doluydu. Ne zaman mutlu olsam hayat beni vuracak yeri en iyi şekilde seçerek mutlu olduğum şeyi elimden alıyordu. Bu hep böyle olmuştu.
Çocukken babam hep benden şikayet ederdi, hep nefret kusan bir adamdı. Çoğu zaman kalbimi kırardı, farkında olmadan üzüleceğim şeyler yapardı ve çocukluğum hep böyle geçmişti. Her zaman bir yanım eksikti babam sayesinde, hep bir yerde yaralardı beni.
Çok seviyordum onu her şeye rağmen ve şimdi de seviyordum ondan yana hiçbir sıkıntım olmamıştı. Babam beni asla fiziksel olarak yaralamamıştı ama ruhsal olarak ortada bana ait bir ruh bile bırakmamıştı.
Çocukluğum babamın benim dengesizleşmemi sağlayan hareketleriyle geçmişti. Bir taraftan sevgisini gösteriyordu, diğer taraftan benden sevgisini alıyordu.
Liseye geçmiştim, o çocukken üzerime atılmış eğreti duran ölü toprağını üç kız çocuğu benden almıştı. Babam bir süre yanımızda yoktu, yurt dışı seyahatine gitmişti. O kısacık süre zarfında beni temizlemiş, tekrar sevileceğimi göstermişlerdi. Onlar bir kız çocuğunu sıkıştığı zindandan kurtarmışlardı.
Ama orada da mutluluğum uzun sürmemiş, bir şeyler olmuştu ve gönül bağımız kopmasa da fiziksel olarak kopmuştuk. Hepimize öyle hiç beklemediğimiz yerden gelmişti ki darbe, hepimiz farklı bir yere savrulmuştuk. Her şeyden önce haliyle herkes kendini düşünmeye başlamıştı.
Başta sadece bende mi oldu bilmiyorum ama kendimi çok eksik ve yalnız hissetmiştim. Ve kendimi toplamam uzun zaman almıştı.
O süre zarfında eski halime dönmüştüm. O toprak döküldüğü yerden kalkıp geri üstümdeki yerini almıştı.
Yine elimde geriye kalan tek şey düş kırıklıklarıydı.
Farklı bir şehirde farklı insanlarla kendimi toplamaya çalıştıkça daha da dağılıyordum. Yanımda beni toplayacak insan olmadığı gibi mutlu olacağım bir sebep kalmamıştı, aksine her şey gün geçtikçe boka batıyordu.
Sonra ne olduysa bir anda değiştim ve ilk defa ayağa kimsenin beni kaldırmayacağı suratıma tokat gibi çarptı. Kendimi kendim toplamaya çalıştım. Başarıyordum da, kimliğimi kaybederek başladım kendimi toplamaya. Dedim ki demek ki böyle toplayabileceğim kendimi. Sonra kayıplarımın ardı arkası kesilmedi. Benliğimi kaybettim, yine kabullendim.
Kaybettikçe kazandığımı sanıyordum.
Meğersem ben hep kayıptaymışım.
Yıllarım kayıplarla dolu benim. Hiç kazanamamışım meğerse yeni yeni fark ediyorum.
Hayat verdiğini bir şekilde alıyordu ve bu kayıplarımın arasına en büyük dayanaklarımı da eklemeye çalışıyordu.
Sonunda kaybetmek istemediğim o üç kıza farkında olmadan biri daha eklenmişti. Hiç farkında olmadan hem de.
Hayatıma bir anda girmişti, bir anda çıkıyordu sanki.
Ben, beni bırakmasın diye koştukça, o benden kaçıyordu. O bırakıyordu şimdi.
Zamanında babamın beni yüzüstü bırakması gibi.
Her zaman karşıma beni gerçekten sevecek, okudukça okumak isteyeceğim, şiir gibi bir adam çıksın istemiştim.
Meğer çıkmış ben gözümün önündekini görememişim.
Ve ben, şimdi bütün kayıplarımla bir başıma karanlık bir odada o şiir gibi adamı kaybediyorum.
Hayat bu kez verdiğinin çok geç farkına vardırıp onu alıyordu.
Leo'nun çakır mavisi gözleri kapanmıştı. O güzel gözleri kapalıydı artık.
"Leo! Aç gözlerini nolur bana bunu yaşatma! Allah kahretsin bari bunu yaşamayayım!"
Elimi tutan eli yanına düştü.
Benim ruhum o çatıdan aşağı kendini bıraktı.
"Leo! Kalk nolur Leo!"
Bu olmamalıydı, olmamalıydı bir şeyler ters gidiyordu!
"Ne yapacağım sensiz? Kalk nolur aç gözlerini!" Tampon yaptığım kapüşon artık kan doluydu. En son tişörtümü de çıkardım ve karnına bastırdım. Sporcu atletiyle kaldığımda hala yağmur yağıyordu. Gök bize ağlıyordu sanki, gök gürüldüyordu.
Yağmur suyu Leo'nun kanıyla birleşince etrafımızda göl oluşmuştu. O sırada kapıdan birileri girdi. Gelenler siyah takım elbiseli yaklaşık on kişiydi. Bunlar Eren'i öldüren orospu çocuğunun paralı itleri olmalıydı.
Leo'nun başını yavaşça yere koydum ve ayağa kalktım.
"Siz yaptınız değil mi?"dedim az önceki yıkılmış halimi gizleyerek. Düşmana yıkık tarafını göstermemek savaşın en önemli kuralıydı. "Öldüreceğim sizi. Gelin! Sizi şu kan gölünde boğacağım!"dedim Leo'nun kanıyla olan göle bakarak.
Adamlardan ikisi üzerime doğru gelmeye başladıklarında pozisyonumu aldım ve onları çağırdım.
Her ne kadar şaşırtsa da adamlar bellerindeki silahları çıkarıp bir kenara fırlattılar. İlk gelen adam yüzüme doğru yumruğunu uzattığında çevik bir hareketle kolunu tuttum ve adama kafa attım. Beklemiyor olacak ki geriye doğru sendeledi. Diğer adamın şaşkınlığından faydalanarak yavaşça ona yaklaştım ve kafasına tekme attım. Adamın başından aşağı kan akmaya başladı.
Daha çok aksın istedim.
Kafa attığım adam farkında olmadan tam üzüme yumruk atacakken son anda eğildim ve adamın kasıklarına dizimi geçirdim. Adam bu kez acıyla bağırdığında yere düştü. Çok sert vurmuş olmalıyım ki adam inlemesiyle bayıldı. Gülümseyerek diğerlerine döndüm. "Varan 1."dedim keyifle.
Tekme attığım adam bu kez sinirle üzerime geliyordu, beni saçımdan yakaladığında acıyla bağırdım. Saçımdaki elini tutarak bileğini büktüm ve etrafında döndüm. Adamın bileğinin çıtlamasıyla kırıldığından emin olmuştum. Acı içinde bağırdığı koluyla boynuna sarıldım ve onu kendi koluyla boğdum.
Evet, onu boğdum yüzümde mimik oynamadı. Böyle öldüğü için şanslıydı.
Geriye kaldı sekiz adam.
"Varan iki."dedim gülümseyerek. İki parmağımı kaldırıp gel işareti yaptım.
Kel herif başlarında olmalı ki bu kez üzerime altı kişi gönderdi. Geriye bir tek kendisi ve geldiğinden beri bana gülerek bakan adam kalmıştı.
O gülen yüzünü kırmızıya boyayacağım, hem de Leo'nun kırmızısına dedim içimden ve bende ona güldüm.
Gelen adamlar etrafımda bir daire oluşturduklarında ne yapmaya çalıştıklarını anladım. Ama yaptıklarını savuşturacak bir hareket biliyordum.
Gözlerimi kapattım. Arkamda üç adam, önümde üç adam. Hepsi silahlarını attılar. Ama birinde bıçak var arkamda sağ çaprazımdakinde. Farkında değil ama bıçak parlıyor. Arkamda sol çaprazımın ayağının yanında Leo'nun kanının doldurduğu kapüşonum ıslak bir şekilde. Ön tarafımdakiler aralarındaki en kas yığını olan adamlar ama bana göre yaşlılar. Üçünü de tek hamlede hallederim.
Dudaklarıma yerleştirdiğim sinsi gülüşümle gözlerimi açtım. Tam arkamdaki adam yaklaşıyordu. Çevik bir hareketle önüme eğildim ve arkaya doğru takla attım. Adamın artık omzundaydım. Diğer beşli ne olduğunu anlayamadıkları için öylece kalmışlardı.
Sırtında olduğum adamın beline bacaklarımı sardım ve kafasını tutup hızlıca sola çevirdim. Boynunu kırdım. Evet evet hep denemek istediğim şeyi yaptım.
Arka çaprazımdaki adamlar önümdeki adamın düşüşünü izlerken bana verilen fırsatı geri çevirmedim ve çevik bir hareketle sağımdaki adamın botundaki bıçağı aldım ve adamın boynunu hızlıca kestim. Adam kanlar içinde yere düşerken bir kez daha gülümsedim ve bıçağı solumdaki adamın kalbine fırlattım. Adamın adımları anında kesildi ve yere yığıldı. ona doğru yaklaştım ve bıçağı kalbine iyice batırdım. Sonra hızlıca çektim ve arkamı döndüğüm o üç kişiden ortadakine fırlattım. Ona attığım bıçak tam kalbine saplandığında o da yere çakıldı. Diğer iki kişi hızını kaybetmeden üzerime doğru gelmeye başladıklarında hızla yere eğildim ve kan dolu kapüşonu elime alıp gerdirip tuttum. Bende onlara doğru yürümeye başladığımda birinin karnına güçlü bir tekme attıktan sonra onun boşluğuna oynayarak gelen diğer adamın havadaki yumruğu ile boynunu elimdeki beze bağladım. Bütün gücümle bezi sıkarken bir yandan da karnına yediği tekmeyle daha da sinirlenen adamla uğraşıyordum. Boğmaya çalıştığım adam bütün gücüyle direnirken en sonunda daha fazla uğraşmaktan sıkıldım.
"Eeee, yeter be!"dedim ve tekme attığım adama çelme taktım adam beklemediği için bir anda yere sert bir düşüş yaptı ve kafasını yere çarptı. Yerdeki su gölüne artık onun da kanı karışmıştı. Kollarım arasındaki adamı tam anlamıyla boğduğumda sertçe yere bıraktım ve adam yüzüstü yere düştü. Onun da kafasından kan geldiğine emin olduğumda kafamı kaldırıp kalan iki adama baktım ve masumca gülümsedim.
"Varan sekiz. Ne o, korktunuz mu? Aslında çok masum biriyimdir her şey kendi kendine oldu, siz benim yapabileceğime inandınız mı gerçekten? Gelin de görelim gerçekten yapabiliyor muymuşum."
Kel herif ürkmüş gibi görünüyordu. "Tut şu manyak karıyı!"dedi yanındaki sırıtan adama bakarak. Adam bana gururla bakıyordu.
Ne?
"Ben onu tutmayacağım yiyorsa sen git tut, bok yoluna ölmek gibi bir niyetim yok."dedi keyifli bir sesle.
Allah'ım nelerle uğraşıyorum ya rabbim!
"Ara patronu, yanına gidince arayın demişti."dedi kel adama mal mal sırıtan adam.
Demek ki burada en yetkili kişi oydu. Hazır onlar patron dedikleri iti ararken fırsattan istifade Leo'nun yanına doğru hızla dizlerimin üstüne çöktüm. Buz gibi olan elini tutp bileğine baktım. Nabzı çok zayıftı. Çok kan kaybetmişti. Burnum sızladığında son anda kendimi susturdum. Kafasını kaldırıp alnından öptüm. "Nolur biraz daha dayan. Söz veriyorum seni kurtaracağım."
Yanından yavaşça kalktım ve adamlara döndüm. Kel olan herif aradığı ite hesap veriyordu. Az önce gülen adam ise şimdi gayet ciddi bir şekilde bize bakıyordu. Nedense endişeli gibi görünüyordu. Fazla umursamadan yanlarına iyice yaklaştım. Aramızda beş adım kalmıştı ki kel adamın sırtı dönüktü yüzünü bana dönünce iki adım geriledi. Telefon hoperlörünü açtı ve bana doğru uzattı.
"Umay Yıldız!"dedi mekanik bir sesle.
"Senin öldüreceğim orospu çocuğu pislik! Benden önce sen beni öldürsen iyi olur çünkü eğer ben seni öldürürsem cesedini bile bulamayacaklar!"
Kahkaha attı o mekanik ses. "Öldürmek mi?" dedi alayla. "Hiç yakıştıramadım senin gibi birine."
"Canımın canını yakanın canını alırım. Bunu kısa zamanda bizzat tadacaksın."dedim korkusuz bir cesaretle. Yapardım, artık hiçbir şeyden korkmuyordum. Hayat benden alacaksa bende ondan alacaktım.
Kısasa kısas.
Pis pis kahkaha atmaya başladı. Her kimse gerçekten psikolojik destek almaya ihtiyacı vardı. Ama bu saatten sonra alsa da bir şey değişmeyecekti, zaten ölecekti.
"Şimdi, sana bir teklifle geldim Umaycığım. Daha doğrusu bir seçimle. Arkandaki çocuğa bak, aklına Eren gelsin." Buz kestim. "Eğer o çocukla Eren'in sonu aynı olsun istemiyorsan zorluk çıkarmadan ayaklarıma geleceksin."
"Gelmezsem ne yapacaksın piç herif? Gelmezsem ne yapabilirsin?"
"Öncelikle benimle saygı çerçevesinde konuşman gerekiyor. Ben sana sürtük, orospu ya da kaltak diyor muyum? Hiç gerek yok bu ithamlara. Şimdi bu son taviz verişimdi. Gelelim konumuza, gelmezsen o biricik bataklık çiçeklerini o bataklıkta boğarım."
Lotus çiçekleri.
Arkadaşlarım.
"Necati ile gel ve şu baş belalarını al, daha ölme vakitleri gelmedi. Eğer yarım saat içinde Eren'in canını aldığım depoya gelmezsen çiçekleri dalından koparacağım. Yarım saatten ne bir dakika fazla ne bir dakika geç. Belki hatırlarsın ben dakik bir insanımdır."
Telefonu kapattığında kel adam bana sırıtarak baktı. "Hadi git ve şimdi arkadaşlarını kurtar. Tabii hala yaşıyorlarsa."
Adama doğru hamle yapacağım sırada sırıtan adam önüme geçti. Benden baya uzundu, Leo ile aynı boyda olduğuna emindim. Az önce gülerek bakan adam şimdi gözlerimin içine buz gibi bakışlar atıyordu.
"Az önce dayak yemek istemiyordun, hayırdır ne bu cesaret?"dedim koyu kahve gözlerine bakarak.
"Şovunu yaptın bitti, şimdi sakinleşme vakti."
"Ege, ben kızı götüreceğim sende burayı temizleyeceksin." dedi adının Necati olduğunu öğrendiğim keltoş herif.
Demek adın Ege ha, Pamir'in diğer ismi.
Bu Ege'ler genel olarak gıcık oluyor sanırım.
"Leo'yu aşağı indireceğim."dedim gözlerine dik dik bakarak.
"Öyle bir şey yapmayacaksın. Sevgilinin ömrü bu kadarmış. Allah taksiratını affetsin."dediğinde ölecekmiş gibi hisseden bu kez bendim. Ne demek Leo burada kalacak?
"Şaka mısınız lan siz? Önümden tam şu an çekileceksin ve Leo'yu götüreceğim. Değil sen o piç kurusu patronun bile durduramaz beni!"
"Necati!"dediğinde ne olduğunu anlayamadan kafamın arkasında bir sızı hissettim ve gözlerim istemsizce kapandı.
Bu kez karanlıktan korkan bendim.
...
Ensemde bir sızıyla gözlerimi araladığımda kafamı kaldırmanın cezasını çekerek ensemi tuttum.
Piç çok sert vurmuştu.
Bulanık görüş açımda gördüğüm kadarıyla altı kişi vardı. Gördüklerim netleştiğinde kalakaldım. Ruh hastası manyak herif gerçekten hepsini depoya getirmişti. Kumsal, Eflâl ve Aden üçü yan yana bir kolona bağlanmışlardı.
Üçünün de saçı başı dağılmıştı ama bana bakıyorlardı. Benden berbat haldelerdi ama bana bakıyorlardı.
Neden bana bakıyorlardı?
Kafamı sağa çevirdiğimde Kaan, Kerem ve Pamir yine aynı kızlar gibi başka bir kolona bağlanmıştı ve onlar da bana bakıyordu.
Çok mu berbat görünüyordum?
Onların da durumu içler acısıydı. Pamir'in dudağı patlamıştı, Kaan'ın bir gözü morarmıştı, Kerem'in kaşı patlamıştı.
Onlar dayak yemişti, ben dayak atmıştım neden benim onlara bakmam gerekir yerde onlar bana bakıyordu?
"Umay,"dedi Pamir sessizliği bozarak. "Leo nerede?"
Allah kahretsin.
"Leo," İsmi ağzımdan çıkarken boğazımı acıtmıştı, burnum sızlıyordu. "Leo,"dedim yine. Gözlerimden akan yaşlar çok çabuk yanaklarımdan düşmüştü. "Leo!"diye bağırdığımda depoda yankılanan sesim titrememe neden olmuştu.
"Allah kahretsin! Allah kahretsin! Yanımdaydı benimleydi, kurtaracağım diye uğraşmak yerine kalkıp onunla kalmalıydım! Allah kahretsin!"derken hem titriyordum hemde kafamı yaslandığım kolona vuruyordum.
"Umay!" Pamir'in sesine tepki veremiyordum artık kendimi kaybedecek raddeye gelmiştim. Bu kadarı bana fazlaydı, ben bu kadarını hak etmemiştim.
"Umay Leo nerede?"diyordu Pamir ama ben sakinleşip cevap veremiyordum.
Hem zaten cevap vermeye kalkışsam ne diyecektim?
Kafamı şiddetle duvara vururken bir anda biri saçımdan tuttu. Saç köklerimdeki hissetiğim acıyla kafamı yukarı kaldırdığımda Necati denen herifi gördüm.
"Seni orospu çocuğu piç kurusu, nerede lan o yanındaki pezevenk nerede o? Hepsi sizin yüzünüzden amına koyayım hepsi sizin yüzünüzden, arkadaşlarının canını alırken bana korkuyla bakıyordun puşt herif şimdi ne oldu lan öz güven mi geldi? O gelen öz güvenini alır götüne sokarım! Size kolay ölüm yok lan size kolay ölüm yok!"
"Kes be sesini sürtük!"
"Lan piç neden çatıda da demedin sürtük diye? Aç lan kollarım sürtük neymiş göstereceğim sana!"dediğimde yanağıma yediğim sert tokatla yüzüm sağa savruldu.
Yüzümde kesin izi çıkacaktı.
Lan Necati senin yüzüne tekmemin izini çıkarmazsam benim adım da Umay değil.
"Lan yavşak keltoş sen kime tokat atıyorsun?"diye bağıran Eflâl'in sesini duydum.
Hayır şu an Eflâl susman gerekiyor neden bütün dikkatleri üstüne çekiyorsun?
"Sende ister misin?"diye gevşek gevşek gülen Necati'ye "Hele bir dene orospu çocuğu!"dedik aynı anda Pamir'le.
O an Pamir'le göz göze geldiğimizde onun gözleri yanağıma kaydı.
Necati seni öldüreceğim.
"Patron otuz salise geç geldiğimiz için bugün işkence günü o zaman dedi. Bugün çok eğleneceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lotus
Novela JuvenilBirbirinden farklı 4 kişi adeta birbirini tamamlayan bir vücudun parçaları olmuşlardı. Hayatın getirisi onları değiştirecek miydi? Bir bütün olmaktan parçalara ayrılmış bir limana mı döneceklerdi yoksa birbirlerini tamamlamaya devam mı edeceklerdi? ...