altı oy sonra selamlar biraz yorum atin da keyfim yerine gelsin 😔 yb atarim
lee minho
hayatımda ilk defa düşünmeyi bırakıp yaşamaya geçtiğimi hissediyorum.
han jisung'un küçük balkonunda oturmuş sigara içip sohbet ediyoruz. biraz üşüdüğümden hırka almış üstüne, ben ise kısa kolluylayım.
"ben ciddi olarak sadece bir kişiden hoşlandım." han jisung'un soruma yaklaşık birkaç dakika sonra verdiği cevapla geldim kendime. ona döndüm. sigarayı içine çekmiş, sonra havaya geri salmıştı o havayı.
"anlat."
"yok," dedi kafasını sağa sola sallayarak. "hoşlandım sadece. karşılıklı bir şeyler olmadı, reddetti beni. uzatmadım ben de, saldım."
"nasıl yani, çabalamadın mı hiç?" diye sordum. istemeden çıktı ağzımdan bu sözler, çünkü bana kalsa ben kime değer veriyorsam ona tüm hayatımı adar, onu hep memnun etmeye çalışırdım. hoş, başıma ne geldiyse bu bakış açımdan olmuştu zaten.
"çabalardım, ama başkasıyla birlikteydi. bozamazdım." şaşırdım bu dediğine. bilmiyorum, benim bakış açımdan çok daha farklıydı bu. "ben yapmazdım galiba."
"sevdiğin adam evli ve uzak duruyorsun." dedi bana dönüp. bu gerçek yüzüme sert bir şekilde çarptı. sustum sadece. haklıydı çünkü. gerçekten de bazen düşüncelerinin tersini yapabiliyormuş insan.
"susma, konuş. bugün ben konuşmak istemiyorum." dedi. bakmayı kesmemişti. ben ona bakmıyordum, garip bir şekilde çok çekiniyordum bakmaya bazen. "ne konuşayım? hakkımdaki çoğu şeyi biliyorsun."
sigarayı üfledi bana ters bir yöne. sonra geri bakmaya devam etti. keskin çenesini döner dönmez gördüm, fazla iyiydi. "hakkında tek bir şey biliyorum, o da sevdiğin adam. başka bir şey anlat bana. arkadaşların, hobilerin, mesela favori dizin."
"hm," dedim önüme dönerek. "resim çizmeye ta anaokulunda başlamışım, annem anlatır hep. ortaokul ve lisede test kitaplarım işlemlerle değil, resimlerle doluydu. normalde kimya okuyacaktım babam istediği için ama ondan gizli tercihimi değiştirip mimarlık yazdım."
sessizce güldü. "büyük cesaret."
"hmhm," dedim. "babamla aram pek iyi değildir, kavga da etmeyiz ama oturup sohbet de etmeyiz. büyük ihtimalle de ondan çok bağlandım ona. görmediğim baba sevgisini onda aradım sanırım."
"olabilir." dedi sigarasını küllüğe bastırarak söndürürken. onu izlemeye dalmışım, farketmemişim. elini bana sallayınca farkettim.
"hey," dedi. "kafan yerinde mi senin?"
gözlerimi birkaç kere kırpıp kendime gelmeye çalıştım. "iyiyim, gece olduğu için böyle hissediyorum galiba."
"geç odaya yat istersen."
kafamı balkondan odasına çevirip baktım ancak reddettim teklifini. "yok, çok erken daha."
"iyi, sen bilirsin." diyip önüne döndü ve sokağı izledi. ben de konuşmadım bir süre. ne konuşsam bilemedim, hayatımda başka yaptığım heyecanlı ne var bilmiyordum ki.
han jisung hırkasına sarılmış, arkasına yaslanmış bir şekilde dururken ben tişörtleydim sadece. hava soğuk değildi bana göre ama o üşüyordu sanırım. ya da sadece sıcağı seviyordu.
ona döndüğümde gözleri kapanmış, bacaklarını kendine çekmiş ve hırkasına sımsıkı sarılmış şekilde uyuklamaya başlamıştı. bu görüntüye kıkırdadım ister istemez. o kadar tatlı uyuyordu ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing's gonna hurt you baby
Fanfictionhan jisung & lee minho (slow update) cigarettes after sex, olarak adlandırılan kafenin genel olarak sevgililerin geldiği, rahatça içip eğlenebildikleri ancak diğer odalara göre oldukça sakin ve melankolik olan odası. pure. gümüş saçlıyla ilk tanışıp...