Tanıdığımızı sandığımız insanların, beklemediğimiz bir arka planı açılınca insan şaşırmıyor değil. Aslında mantıklı baktığımız zaman şaşırmamamız gerekiyor ama insanlık hali işte, ne desek boş. Kendimiz bile 'asla yapmam' diyerek büyük sözler sarf ettiğimiz hareketleri yapıyor ve kendimizce mantıklı bir açıklama ile konuyu kapatıyorduk. Peki bunu başka bir insan yaptığı zaman neden ona aynı gözle bakamıyorduk?
Ali'nin bu olayından haberimin olmaması aslında ilk başta beni çok kırdı. 'Neden bilmiyorum?' sorusuyla bir süre boğuşsam da sonra mantıklı bir düzlemde bakınca; birbirimizi iyi tanımıyor olmamız, böyle bir konunun hiç açılmamış olması veya benim ona kendim ile ilgili ne kadar bilgi verdiğim gibi konular ile bu kırılma anım istemsizce yerini anlayışa bırakıyordu.
Ali ile bu zamana kadar asla doğru düzgün yalnız kalamamıştık, ayrıca hayatıyla ilgili sorular sorma cesaretini kendimde bulamamıştım. Buket, Melek abla ve Ela'dan dinlediğim birkaç şeyde bile onun için yüreğim bu kadar parçalandıysa, ondan dinledikten sonra belki o adamı ben bile öldürmek isteyebilirdim. Hoş, şimdi de istiyordum ya! Neyse.
"Alo." dedim telefonu açan Ali'ye.
"Zümra." dedi garip, mahcup bir ses tonu ile.
"Hadi aşağıya gel, kaçırayım seni." dedim gülümseyerek.
"Anlamadım." dediğinde ofladım.
"Yahu kaçıracağım seni diyorum. Alooo. Koş gel, yoksa başkasını kaçırırım, Buket istekli gibi hatta." dedim gülümseyip yanımda oturan Buket'e bakarak.
"Geliyorum bekle." dedi ve telefonu kapattı.
"Sırf sen gelme diye geldiğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam." dedim gülerek.
"Ben senin için geldiğine eminim ve kanıtlarım da." dediğinde ona baktım.
"Nasıl yapacakmışsın bunu?" dedim merakla.
"Abim geldiğinde eğer ilk lafı bana bakıp 'hadi in' olursa ben gelmeyeyim diye yapmıştır. Kıskançlıktır. Ama seninle ilgili bir şeyler söylerse ne bileyim 'merak ettim' gibi mesela, o zaman kesinlikle senin için gelmiştir." dediğinde gülümsememi büyüttüm.
"Hadi bakalım." dedim sadece ve heyecanla Ali'nin gelişini bekledim. Beni çokta bekletmemiş hemen gelmişti zaten. Havanın rüzgarlı oluşundan dolayı önü açık olan ceketinin dalgalanışı, koyu kahve-siyah arası rengi olan saçlarındaki uyumlu süzülme ve o upuzun boyun verdiği güzel görüntüyü izledim bir süre. Arabanın benim olduğum tarafına gelmiş ve açık cama doğru eğilerek konuşmaya başlamıştı.
"Neredeydin? İşim var yazınca rahatsız etmekte istemedim ama aklım sende kaldı." dediğinde Buket gülmüştü. "Ne sırıtıyorsun abim hayırdır. Canın dayak mı çekti?" dediğinde göz kırpmıştı ve bu haline gülmeden edememiştim. Ciddili bir şaka gibiydi ve bu durumu sadece böyle anlatabilirdim. "İn bakayım aşağıya tarla faresi." dediğinde Buket kaşlarını çatmıştı.
"Ayıp ama Ali abi o nasıl bir lakap. Hiç hoş değil." dedi ve bana bakıp devam etti. "Görüyorsun değil mi ne kadar kaba bir kocan var." dediğinde omuzlarımı silkip, gülmeden edememiştim.
"Ben gelene kadar yukarısı sende, nasıl bir gelişme olursa olsun ara. Telefonum açık fıstık." dedi arabadan inen Buket'in yanağından makas alıp, boş kalan şoför koltuğuna oturarak.
"O iş bende Ali bey." deyip gülümseyerek arabanın etrafından dolaşıp şirkete girecekken arkasını dönüp bana göz kırptı. Bu kız tam bir moral kaynağıydı.
"Nereye gidiyoruz?" dedi arabayı sürmeye başlayarak.
"Hım dur bir düşüneyim." dedim ve düşünmeye başladım. Bunu hiç düşünmemiştim. "Bilmiyorum ki ben buraları." dedim pes ederek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRABZON GÜLÜ
Teen FictionDikkat: Bu kitap tam bir aile sıcaklığı hissettirir. Gereksiz entrikalara ve +18 sahnelere ev sahipliği yapmaz. Bu güzel yolculukta bana destek olursanız sevinirim. ~~~~~~~~~~ Hani daha ne olabilir ki dediğimiz bir an vardır ya, işte ben o anı yaşa...