Alnımdaki yaradan süzülen kan önce yanağıma, oradan da çeneme doğru bir yol izleyerek yere damlıyordu. Kapkaranlık ve yaz aylarında olmamıza rağmen soğuk olan odada kollarımı kendime sarıp gözlerimi sıkıca kapatarak sakinleşmeye çalışıyordum.
Etkisi oluyor muydu? Hayır.
Jaein ablayla konuşurken fazlaca ağladığım için hem gözlerim hem de başım ağrıyordu. Eh, başımın ağrımasının diğer sebebide kafama aldığım darbeydi tabii.
Bu duruma gelmem sadece bir saat falan sürmüştü aslında. Jaein abla bana yaşadıklarını anlatırken adamlar birden içeri gelip piç gibi sırıtarak beni götürmek isteyince itiraz etmiştim. Onlar da itiraz etmeme sinirlenip tabancayla kafama sağlam bir tane geçirmiş, sonra da bu karanlık odaya kapatmışlardı beni.
Ceza alan çocuklar gibi hissediyordum. Tabii tek fark benim hayatım tehlikedeydi.
Korkuyordum ama beni buraya kapatan adamlardan değil. Karanlıkta yalnız olmak daha korkutucuydu. Hele ki son zamanlarda yalnızlığa ve karanlığa hiç tahammülüm yokken şu an burada olmam da ironi gibiydi.
Belki de hepsi bir şakaydı. Kocaman bir eşek şakası.
Elimin tersiyle çenemden damlayan kanı silerken, "İyice saçmaladım." dedim kendi kendime. "Ne şakasından bahsediyorsam."
Sonra kollarımı tekrar kendime sarmıştım. Epey soğuktu. Ben kapının hemen yanında oturuyordum çünkü tek ışık, kapının kenarından sızan incecik bir ışık huzmesiydi. Yine de benim için önemliydi o küçücük ışık.
"Aşağılık herifler." dedim bu sefer sinirle. Jaein ablanın anlattıkları aklıma gelmişti çünkü.
Bombanın patlamasına birkaç saniye varken Jaein abla bombayı durdurmuş aslında. Ama bombaya o kadar odaklanmış ki kendisini kaçırmaya gelen adamları fark edememiş. Onu bayıltıp başka bir bomba ayarlamış ve kaçmışlar. Sonrasında da burada uyanmış zaten.
İşler sanki yeterince iğrenç değilmiş gibi burada daha da iğrençleşiyordu.
Bu adamlar insan ticareti yapıyormuş. Baya mal satar gibi hem organlarını hem de direkt insanları satıyorlarmış. Müşteri(!) hangisini isterse yani.
Sanki yeterli değilmiş gibi kötü bir haber daha vermişti Jaein abla bana. Elini karnına koyup, "Koruyamadım bebeğimi." demişti ağlayarak. Daha geldiği ilk gün verdikleri ilaçlar yüzünden bebeğini düşürmüştü.
Elim kolyeme gitti. Kaçıncı basışımdı bu bilmiyordum ama acele etmeleri için bir işaretti bu. Bu korkunç yerde bir saniye bile durmak istemiyordum. Ayrıca Jaein abla ve Chan'ın kavuşmasını istiyordum bir an önce.
Ne kadar sürdüğünü bilmiyordum, sadece tahmin ettiğim kadarıyla on saatten fazla olmuştu. Hatta belki çok daha fazla çünkü bir ara uyuyakalmıştım. Rüya bile görmüştüm, daha doğrusu kabus.
Bizimkileri görmüştüm hem de. Ofiste her zamanki gibi gürültü yapıyorlardı. Benim kayıp olduğumu bilmelerine rağmen hiç umursamamışlardı. Hatta Felix, "Neden Rayeon'u aramıyorsunuz?" diye sorduğunda gelen cevap, anında titreyerek uyanmama sebep olmuştu.
"Rayeon'u mu? Neden arayalım ki? Bize yük olmaktan başka bir şey yapmıyordu. Boş ver."
Gerçek olmadığını biliyordum elbette. Ancak yine de neden hâlâ gelmediklerini anlamıyordum. Yerimi bildiklerinden emindim, gelmeleri bu kadar uzun sürmemeliydi.
- Yazar -
Rayeon farkında olmasa da, o kaçırılalı 22 saat olmuştu ve sadece 2 saati kalmıştı. Onun buraya getirilme amacı organlarını alıp satmaktı, o yüzden yaşaması için sadece 2 saat vardı.