HERKESE MERHABA.
UMARIM İYİSİNİZDİR. YILDIZIMIZI PARLATIP, ARA SATIR YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN LÜTFEN.
KİTAP HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZİ MERAK EDİYORUM. OLUMLU OLUMSUZ DÜŞÜNCELERİNİZİ BEKLİYOR OLACAĞIM.
İYİ OKUMALAR.
🥂
Duygularımı, anlatmadan anlayamaz mısınız? Neden kendimi hep açıklamak zorunda kalıyorum ki? Ben her zaman kendimi birilerine inandırmakla zamanımı harcadım. Asla da anlamadım, bazen susmak gerektiğini.
Hayatı asıl en güvendiklerimizden öğreniriz. Bir insana ne kadar çabuk güvenebilirsiniz? Güvenmeyin. Güvendim üzüldüm. Güvendim ağladım. Güvendim hissizleştim. Güvendim yandım. Güvendim öldüm.
Zihnimin içinde, kurdukları cümleler dönüyor, anlamıyorum ama dönüyor, sus diyorum, bir şey yapmadım. Tek suçum mutluluğunuzu istemekti.
Boynuma bir el geçti. Ya izin ver, ya öl. Ben ikisininde yapmadım, yapamadım. Benim boynuma değen o el, benim hayatıma değen son el olurdu. Çığlık attım. Duymadılar. Ağzımı kapatmış, nasıl duysunlar? ama konuştuğum zamanda duymazlardı ya.
Bedenim sarsılıyor. Deprem mi oluyordu? Üstüme bir beden düştü. Nasıl kalktığımı, nasıl olduğumu bilmeden, avazım çıktığı kadar çığlık attım. "Buradayım." Gözlerim yanıyordu. Açmam lazımdı öyle değil mi?
"Hazen, kabustu." Yaşanmış hikayeye kabus demek doğru olur muydu? "Ben" sustum. Sesim çıkmıyordu. Omzumda ki el düştü. Aktan'ın odasındaydım. Yataktan kalktım. Nefes almam lazımdı. Balkona çıktım.
"İyi misin?" arkamdan gelmişti. Gün daha yeni aydınlanıyordu. Kalbim göğüs kafesimi delecek gibi atıyordu. "İyiyim." Yanıma geçti. "Ne kadar iyi?" Gözleri fazla güzeldi. "Ne kadar yaşayamadıysam o kadar." Gözleri yüzümde dolaşıyordu. "Ne kadar üzgünsün peki?" Gözlerimi manzaraya çevirdim. "Ne kadar yaşadıysam o kadar." Gözlerimiz yine buluştu.
"Yaşanmışlar ve ya yaşanmamışlar değil. Yaşayacaklar için umutlu olmaya bak. Çünkü bundan sonra ne yaşadıkların, ne de yaşayamadıkların seni kurtarmaz. Seni sadece yaşanmış bir kabusa götürür. Ya tamamen o ipi kes, ya da yeniden sıkı bir düğüm at." Açık ve netti aslında, geçmişe yönelik yaşarsan gelecek içinde şansın kalmaz diyordu. Peki o kadar kolay mı?
"Sana neden güzel Hazen dediğimi merak ediyor musun?" Başımı salladım. "Güzel olduğum için olabilir mi?" Güldü. "Hayır, ben senin ruhuna güzel diyorum. Sen Hazen, adın bile hüzünken, nasıl hüznün güzeli olabildin?" Gözleri, gözlerimi talan ediyordu. Kalbim, neden ölmemi ister gibi yavaşlıyorsun?
"Hüzün, güzel olamaz. Yakar ve yaktırır. Hüzün istemek öyle güzel değil." Feride'yi bulduğumuz gün söylemişti. Hüzün istediğini, ona atıfta bulundum aslında. "Senden gelecek herşey, fazla güzel olur. Seni ilk gördüğüm'de gözlerinin neden bu kadar üzüntülü, hüzün dolu olduğunu düşünmüştüm. Şimdi daha iyi anlıyorum." Neyi anlamıştı?
"O kadar kolay anlayamazsın. Çünkü o kadar kolay değil." Bu konuyu daha fazla konuşmak istemiyordum. Bu sefer dümeni ona çevirdim. "Sen söylesene Aktan, ben neden sende bir şey göremiyorum? Neden gözlerine bakınca, gerçek seni göremiyorum." Benim aksime gülümsedi. O hep bana gülümsüyordu. Gerçekliği sorgulanır ama gülümsüyordu.
"Sende beni gördün. Beni görmeseydin Aktan demezdin. Beni görmeseydin bana böyle güzel gülmezdin." Konuyu yine bana çevirdi. Ben ona nasıl gülüyordum ki? "O çelenk, bana geldi." Kafamda dönen lafları söyledim. "Siyah çelenk ölüm demek, bana ölümü gönderdi. Hüzün olan birine, hüzün gönderdi." Eli çenemi buldu. Gözlerine baktım. "Sen hüzün değilsin, hüznün güzeli olansın sen." Yinede hüzün olduğumu inkar etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOKİTA
General FictionUmutlar güzel bir silahtır ama hayal kırıklığı o silahtan çıkan sonuçtur. Yaşanmışlar o silahı doğrultur , doğrultuğum silah benim bilip içimde söylemeye cesaret edemediğim mokitaydı. ...