6-Pek Bir İstanbul Beyefendisi

43 10 24
                                    

Yaşlı Amca - İstanbul Beyefendisi

"Gözleriniz," Ben konuşamıyordum sanırım. Başka açıklaması olamazdı dilimin tutulmasının. Yutkundum. Ha gayret konuşacaktım. "Çok güzel."

Şaşkınlıktan dudakları açılmıştı. Gözleri büyümüştü. O belki iltifat aldı diye şaşırmış olabilirdi bir ihtimal. Peki ben neden dediğim şeye bu kadar şaşırmıştım?

"Sizde çok yakışıklısınız." Söylediği şey ile resmen silkelenip kendine geldi. Anında kaşlarını çattı. "Senin yüzünden bende artık siz demeye başladım." Karşımda şu an o kadar tatlı duruyordu ki sevesim gelmişti. Gözleri elimdeki çiçeklere kaydı ve gülümsedi. Gamzesi vardı. Bir anlık gamzelerinde takılı kaldı gözlerim. Gamze miydi güzel olan, yoksa o gamzeyi taşıyan kişi mi?

Gözlerini çiçekten çekip gözlerime baktı. Elini uzattı. "Adam akıllı tanışabilir miyiz?" Bekletmeden elini sıktım.

"Kesinlikle. Yani bence de." Ben kekelemiş miydim?

"Ben Neşe. Bu kadarını bilsen yeter diye düşünüyorum çünkü öğretmenin olarak zamanla her şeyi öğreneceksin zaten." Tatlı tatlı gülümsemişti. O kadar tatlı gülümsemişti ki ne dediğini sonradan fark etmiştim.

"Öğretmenin olarak derken?" Elleri hâlâ ellerimde dar sokakta karşılıklı duruyorduk. İyi ki gelen geçen yoktu çünkü sokağı kapatmış durumdaydık.

Biraz daha gülümseyip kıkırdadı. Elini geri çekti. Rahatsız mı olmuştu?

"Kurs murs yok ki ortada Ulaş. Ben sana öğreteceğim."

Durdum ve üst üste gözlerimi kırpıştırıp anlamaya çalıştım. Ne demek kurs yoktu?

Elimdeki çiçeği Neşe hanıma uzattım. "Yaaa bunlar bana mı? Teşekkür ederim." Deyip aldı. Yani başka kime çiçek alabilirdim ki şu an? Biraz alıklık mı vardı?

Elimi belime attım. "Lütfen beni yanlış anlamayın ama ortada kurs yok mu yani?"

Kokladığı çiçekten kafasını kaldırıp bana baktı. Çok çiçek koklamak istiyorsa birkaç adım uzak olmama rağmen kendinden gelen kokuyu koklayabilirdi. Ben çiçek yerine onu koklamak istiyordum şu an mesela.

Tatlı tatlı güldü. "Çok yakışıklıydınız ve bende sizinle böyle tanışabilirdim Ulaş bey." Sizli kalıpları ve beyi bastırmıştı.

Gözlerimi kıstım. "Hani sizli kalıpları atmıştık?"

O da benim gibi gözlerini kıstı ve o an sanki karşımda küçük bir çok bilmiş vardı. "Sen attın mı ki benden atmamı istiyorsun?"

1-0 ama severdim. Hatta öyle severdim ki görürdü.

"Şu an gerçekten ortada bir kurs yok mu?"

Ofladı. "Yok Ulaş yok ama ben öğretmen olarak sana öğreteceğim. Sen bunu dert etmeyi bırak."

Sustum. Ne diyebilirdim ki? Bir süre birbirimize baktık sadece. Yutkundum ve o her şeyi başlatacak adımı atarak o soruyu sordum.

"Kahve?" Güldü. Gamzelerinin hepsi ortaya çıkacak şekilde güldü hemde. Geldi ve koluma girip beni sürüklemeye başladı.

"Bende bir an hiç sormayacaksın zannedip korktum. Sana sormam gereken çok soru var. Hem artık öğretmeninim. Sende benim öğretmenim olabilirsin biliyor musun ben felsefeyi çok severim. Senden öğreneceğim bence çok şey olabilir. Hem her şey karşılıklı olur. Hem,"

"Nefes alsan ya keşke." Heyecanlı heyecanlı konuşurken onu kesen, daha doğrusu nefes almasına neden olan şey bu sözlerim oldu.

"Kesme beni ben arada istersem nefes alırım."

Güldüm. Hatta kahkaha attım. O sırada işlek caddeye de çıkmıştık. "Peki Neşe hanım."

Kaşlarını çatarak baktı. "Hanım kalıbını şu an çok düşünmek istemiyorum. Bir şeyi çok merak ettim." Bir yere bakıyordu ama gözlerimi ondan çekip de nereye baktığına bakmak istemiyordum. "Sen her dışarı çıktığında kızlar sana böyle mi bakıyor?"

"Nasıl bakıyor?"

"Benden gözlerini çekip bakarsan nasıl bakıyorlar anlarsın bence." Söylediği şey sadece beni güldürdü. Gözlerimi çekme zahmetinde bulunmadım. Bakan bakardı ve şu an gerçekten umrumda değildi.

"Bakan bakar. Boş ver hadi şu kafeye geçelim." Dudaklarını büzerek baktı ama kafasını da sallayıp bizi oraya 'sürüklemeye' başladı.

Boş bir masa bulup geçtik. Siparişi benim adıma da o verdi ve arkama yaslanıp ona bakmaya devam ettim. Rahatsız olmuyordu değil mi? Olsa söyleyecek bir kadındı bence.

"Eee Ulaş beyciğim. Nasılsınız?" Ciddi miydi?

"İyiyim Neşe hanım siz?"

"Ayy şu an çok iyiyim ama sonrasını bilemeyeceğim." Güldüm sadece. Çok gereksiz bir tatlılığı vardı. İnsan onu ısırarak tatlı ihtiyacını giderirdi. Ve ilk sorulması gereken o soruyu en son sorarak tüm kafenin bizim masaya bakmasına sebep olacak o kahkahayı attırdı.

"Sevgiliniz yoktu değil mi? Ona göre size yürüyeceğim de?" Şu an zaten yürümüyor muyduk birbirimize?

"Neşe ha-"

"O kelimeyi devam ettirirsen kalkıp giderim."

"Neşe,"

"Tamam devam edebilirsin."

"Neşe sence olsa şu an seninle kahve bekliyor olur muydum?" İyi kahve de sanırım lafının üstüne geliyordu ki garson masaya kahveleri bıraktı ve gitti.

"Yavşaksan olurdu." Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Karşımda tatlı bela duruyordu şu an. Resmen beyaz elbisesinin içinde tatlı bir belaydı.

Kahveden bir yudum alıp boğazımı yumuşattım. "Haklısın ama yok."

"O zaman sana yürüyebilir miyim demek oluyor bu?"

"Şu an zaten yürümüyor musun?"

"Belki farklı şekilde yürüyeceğim. Bu seni alakadar etmiyor sonuç olarak."

"Peki. İstediğin şekilde yürüyebilirsin."

"Yüzükleri getirdin mi?" Hassiktir. Unutmuştum. Acele ile hazırlanmaktan unutmuştum resmen. Ne diyecektim şimdi kıza?

"Getirecektim ama sonradan dedim ki kendi de elbet bir gün gelir eve o zaman istediğini alır. Daha iyi olur hem." Öyle demiştin zaten değil mi göt kafa?

"Unuttum demek bu kadar zor değil ya. Neyse ki evine davet ettin de affedebilirim bu vesile ile."

"Fotoğraf çekmekle ne zamandır ilgileniyorsun?" Diye sordu.

"Seninle ilgilenmeye başladığımdan belli." Bunu, bende benden beklemiyordum. Yani sanırım.

....

BİZ ARTIK RESMİ OLARAK KAVUŞTUK. 🥳

Gökyüzündeki Sonsuz Neşe -Texting-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin