Kızların odama gelip, beni hunharca doldurmasının üzerinden iki gün geçti ama kimsenin gelipte bana kur yaptığı, iş attığı felan yoktu. Bunun yerine odama ziyaret eden kadın sayısında bir artış vardı. Selcan ve Aslı'ya laboratuvar biriminden Ayşe ve Tuğçe de katıldı. Bizimkiler beni tembihlemelerine rağmen kendileri ağızlarını tutamamış ve iddia meselesi onlarada anlatmıştı ve onlarda soluğu direk benim yanımda almıştı.
Anlaşılan Ferit denen adam bu iki kızında canını yakmıştı.İnanılır gibi değildi. Bu birbirinden güzel dört hatun nasıl aynı kişinin oyununa gelmişti anlamak mümkün değildi.
Ferit'in geldiği yoktu ama merakıma yenik düşüp ben gidip onu görecektim az kalsın. İşler o dereceye gelmişti. Şehir efsanesi gibiydi çocuk.Nasıl bir şeytan tüyüne sahipti ki bu kadınların hepsinin kalbini çalmayı başarmıştı?
Bende bizim firmayı oldukça kurumsal ve aklı başında insanların çalıştığı bir yer sanıyordum. Meğer ne dolaplar dönüyordu?
Beni gelip gidip fitleyen kadın sayısı artsada genel olarak benim durumumda hiçbir değişkenlik yoktu. Her zaman ki işlerim ile meşguldüm ve o sabahta Bülent beyin aylık olarak düzenlediği genel toplantı için hazırlık yapıyordum. Her departman ile ay sonu mutlaka buluşur ve istişare yapardı. O sabah her birime toplantıyı hatırlatacak mail atarken ilk defa bir şey fark ettim. Algıda seçicilik dedikleri bu olsa gerekti.
Topluca attığım mail listesinde ilk defa gözüme bir isim çarptı.
'Ferit Korhan'
Uzun zamandır bilmeden demekki onada mail atıyordum. Kaç gündür Ferit aşağı Ferit yukarı deyince gözlerim ister istemez seçmişti onun ismini.Mail işi bitince sıra Bülent bey'in toplantıda görmek ve göstermek istediği tüm grafik ve raporların çıktısını almaya gelmişti. Herkesin önünde bir tane olacak şekilde hazır ederdim çıktıları.Bülent bey anlattığı herşeyi görseller ile desteklemek isterdi. Bu yüzden yine soluğu fotokopi odasında aldım. Alınan her çıktığı sırayla düzenlerken makineden bir anda uyarı ışığı yandı. Ekranda kağıt sıkışması yazıyordu.
Kapağını kaldırdım ve içinde büzüşüp kalan kağıdı çıkardım ve yeniden bastım tuşuna ama makinenin ikinci uyarıyı vermesi çok sürmedi.Oflayarak yeniden kaldırdım kapağı ve aynı işlemleri tekrar yaptım. Fakat cihaz bir türlü kendine gelemedi. Bundan ümidi kesip diğerine geçtim ama onun üzerinde de kocaman bir şekilde arızalı yazıyordu. Bu yüzden yeniden ona döndüm ve çalıştırmaya çalıştım. İçindeki kartuşu bile değiştirdim ama sürekli uyarı vermeye devam ediyordu.
O kadar çok zaman kaybetmeme neden olmuştu ki toplantının başlamasına 15 dakika vardı ve ben halen hazır değildim. Daha birde kağıtların tek tek masalara dizilmesi vardı.
Makineyi kapattım yeniden açtım, hatta klasik Türk işi makineye birkaç kezde vurdum ama hala bip bip diye uyarı veriyordu. Şimdi ta alt kata inip işimi halletmem gerekecekti. Sinirime yenik düşüp makineye birde küfür savurdum.
"Hay ananı avradını..." dedim halen makineyi yumruklarken. Çalışmayacak günü bulmuştu.
"Bu biraz ağır olmadı mı? Annesini karıştırmasaydın bari"
Arkamdan biri konuşunca yerimden nasıl sıçradım anlatamam. Burası yönetim bölümüydü, çok kişi olmazdı. Genel koordinatör ve işletme müdürleri zaten çok uğramazdı o yüzden koca katta ben ve Bülent bey hariç çok kişi olmazdı.
"Ay korktum!" diye elimi damağıma götürüp çekerken gelen kişinin kim olduğunu ise bilmiyordum.
"Kusura bakmayın korkutmak istememiştim" dedi benim tepkim üzerine ve yanıma gelerek makineye bakmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Playboy Yok Edilmeli!
ChickLitÇıldırt beni, çıkart beni baştan İsmin neydi yine unuttum telaştan?