they said our love is just a game, i don't care what they say

168 21 104
                                    

aşkımızın sadece bir oyundan ibaret olduğunu söylediler, ne düşündükleri umurumda değil.

.

.

.

vedalardan nefret ediyordum. daha çocukken ailemi yangında kaybettiğimde bile mezarlıklarına gidip onlara veda etmemişken şimdi herkes benden, nefret ettiğim bu hastane odasında yatakta cihazlara bağlı hayata tutunmaya çalışan, hiperaktifliğini ve gülümsemesini kaybetmiş, hayatımı adamaya yemin ettiğim adama, orada hastane yatağında hayatla savaşan eşime veda etmemi söylüyorlardı.

oysa söz vermiştim babasına, ne pahasına olursa olsun onu koruyacağıma.

nasıl veda edilirdi ki? ben onu bile bilmiyordum. bana verilen bu süre boyunca onu öpmeli ve sızlanmalı mıydım? yoksa tam şu an, bunu yaparsam benden nefret edeceğini ve yüzüme bir daha asla bakmayacağını bilmeme rağmen onu dönüştürmeli miydim? bilmiyorum, belkide sadece konuşmalıyım.

peki ne diyecektim? neyden bahsetmem gerektiğinden emin değilim. sadece geri dönmesi için yalvarsam, olmaz mıydı? dinlemez miydi lafımı?

"sana çiçek getirdim stiles. polene alerjin olduğunu biliyorum ama getirmek istedim çünkü sanırım artık vaktimiz yok. "

ah.

stiles.

ne kadar korktuğumu bir bilsen.

"burası beni boğuyor stiles. seni burada böyle görmek beni öldürüyor. ah tanrım, evde kalıp sabaha kadar kucaklaşsaydık daha güzel olmaz mıydı? eminim, burada olduğundan daha huzurlu olurdun. ve, ıhm istediğin o pizzadan sipariş ederdik ve yemin ediyorum stiles, bu kez tek bir kelime bile etmez. sadece gülümsemeni izlerdim."

sti, benim için gülümser misin?

"bu makineler canını sıkıyor değil mi? benim daha çok canımı yakıyor. bir haftadır öylece yatıyorsun stiles, sencede artık kalkmanın vakti gelmedi mi?"

bir yanım senin ne denli yorgun olduğunu biliyor. ve dinlenmen gerektiğini, seni rahat bırakmam gerektiğini söylüyor. ama yapamam. şimdi gidersem, şu kapıdan çıkarsam bir daha geri dönemem stiles. sadece uyandığını görmek istiyorum.

gülümsemeni görmek istiyorum.

"sizin evinize giderken anahtarları istasyonda unuttuğunu farkedince, içeri odanın camından girmiştim hatırlıyor musun? neyse ki orayı benim için her zaman açık tutuyordun. eve girdiğimizde aslında anahtarların başından beri cebinde olduğunu görmüştün. ne çok gülmüştün bu duruma."

sanırım artık gülmek yok.

"çatı katındaki ilk gecemizi hatırlıyor musun? tanrım, sen o kadar gergindin ki yediğin bütün şeyleri kusmuştun. hem de yatağıma. sana bağıracağımı sanıp ağlamıştın, oysa bir yerini incitme düşüncesi beni korkutmuştu. seni ve etrafı temizledikten sonra bütün geceyi kucağımda geçirmiştin. sabaha kadar horlamanı dinledim, biliyor musun?"

şimdiyse kıpırdamıyorsun bile.

onca sene sonra bana asıl korkunun ne olduğunu gösterdin.

privilege Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin