HERKESE MERHABA.
UMARIM İYİSİNİZDİR. YILDIZIMIZI PARLATIP, ARA SATIR YORUM YAPMAYI İHMAL ETMEYELİM.
HAYALET OKUYUCU UMARIM YOKTUR.
İYİ OKUMALAR.
🥂
"Sadece kafa karıştırmak istiyor, belli değil mi Hazen?" Aktan'ın eli yine çenemi buldu. Çenemi okşuyordu. "Kim bu?" Sesim fazla kısıktı. Aktan'ın çenesi kasıldı, o da bilmiyordu.
"Bulacağız." Bir şey demedim. Taner, herkesten önce davranıp, "neler oluyor?" diye sordu. Aktan hâlâ bana bakıyordu. "Dün gece Hazen'in odasında bir çelenk vardı." Sözleri hissizdi, sadece anladığım şey sinirli olduğuydu. "Not bırakmış, hoş geldin bu şekilde karşılamak istemezdim, gibi bir şey." Bakışlarımı ondan çektim.
"Bu nasıl mümkün olabilir?" Taner'in ciddi sesine nadir şahit olurdum sanırım ve şuan o anlardan biriydi. "Güvenlik üst düzeyde. Kameralara baktın mı?" Taner'in dediklerine, Aktan başını salladı. "Kameralar sabah saatlerinde yok. Ardından tekrar aktif hâle geliyor." Akın'ın söyledikleri ile onun haberi olduğunu anlamış oldum.
"Bu fazla uçuk, dün gece çelenk ve şimdi gül?" Bunu diyen kişi Berk'ti. "Bu kişi kimse Hazen'i de tanıyor." Aypen'in dediğine karşı yutkundum. Benim yüzümden olmuş olabilir miydi? Leyla düşüncelerimi okumuş gibi, "Hazen'i bıçaklamak isterken, Efsan bıçaklanıyor. Hazen senin bir düşmanın, ne bilim ölmeni isteyecek biri var mı?" Düşündüm, beni öldürmek isteyecek tek bir kişi vardı ama o da artık hayatta değildi.
"Yok. Bilmiyorum annem avukat, belki de bir dava için beni kullanmak istemişlerdir." Aktan sesli bir nefes verip, "sanmıyorum, bu kişi Efsan'ı, seni, hatta hepimizi tanıdığını düşünüyorum." Bakışları gözlerimdeydi.
"Bende öyle düşünüyorum. Ortada başka bir şey var gibi." Efran'ın dediğine karşı, Aktan ona baktı. Aralarında sessiz bir bakışma geçti. Aktan bakışlarını Efsan'a çevirip, "Efsan, bize olanları anlatman lazım. Anlatabilecek misin?" Efsan, hepimize baktı. Bakışları bendeyken başını salladı.
"Ben bayrağı bulmuştum ama o senin tartıştığın, görevli adam'ı telefonda konuşurken duydum. Hazen'in ve Alp'in adı geçiyordu konuşmada." Bakışlarım Aktan'ı buldu. Ben ona bakınca o da Efsan'da olan bakışlarını bana çevirdi. Gülümsedi ve göz kırptı. Bu hareketi içimi sıcacık etmişti.
"Telefondan konuştuğu kişiye," Efsan hatırlamakta zorlanıyor gibi, eli başını buldu. Berk hızla, "devam etmek zorunda değilsin." Diyince kimse bir şey demedi ama Efsan devam etti. "Hazen'in gelişi'nin geç olduğunu söyledi. Alp'in ona bir şeyler hissettiğini ve işini zorlaştırdığını söyledi." Herkesin bize baktığına emindim ama ben bakamadım.
"Akşam, Hazen'in çadırına girip, işini halledeceğini söylediğinde daha fazla dayanamayıp, size haber vermek için geri döndüm ama sesimi duymuştu." Aktan elini yumruk yapmıştı. "Saçımdan tutup, geriye çekti. Engellemeye çalıştım ama yapamadım. Uzaktan sesler gelmeye başlayınca, beni bırakıp kaçtı." Efsan'ın gözünde bir damla yaş düştü. Efran kardeşinin yanına oturup, ona sarıldı. "Seni yanlız bırakmamalıydım." Bakışlarımı yere diktim. Benim yüzümden olduğu hissini atamıyordum.
"Öyle deme, ya ben duymasaydım ya Hazen'i öld-" Efsan'ın lafını bölen Aktan oldu. "Bir şey olmayacaktı." Bakışlarımı ona kaldırdım. Bana bakıyordu yine.
"Akın, o adamı hemen bulmamız lazım." Aktan'ın dediğine, "Abi bulalım ama sence de bir tuhaflık yok mu?" Akın'ın dediğin'e herkes ona baktı. "Nasıl bir tuhaflık?" Taner, hepimizin sormak istediği soruyu sordu. "Kimse yok. Bir tane görevli bile kamp alanına kalmıyor. Hepsi tesadüf mü?" Kaşlarım çatıldı, bu mümkün olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOKİTA
General FictionUmutlar güzel bir silahtır ama hayal kırıklığı o silahtan çıkan sonuçtur. Yaşanmışlar o silahı doğrultur , doğrultuğum silah benim bilip içimde söylemeye cesaret edemediğim mokitaydı. ...