"Daha ekleyeyim mi?" diye sordu Buket, elimdeki hamurun cıvıklığına bakar şekilde elindeki unu tutarak.
"Az daha eklenmesi gerekiyor sanırım." dedim gülerek.
"Galiba." derken o da gülüyordu. "Ay poğaça." dedi fırının başına koşarken. "Şükür ki daha yeni pişmiş." dedi fırını kapatırken.
"O da tamamsa sen aşağıya inip bizimkilere bak istersen aşkım. Bir şey kalmadı zaten. Ben de bunları pişirip Ali'yi uyandırıp geleceğim." dedim yoğurmayı bitirdiğim pişi hamurunu tezgaha serptiğim unun üzerine bırakırken.
"Tamamdır yengoş, bir şey olursa ara beni." dediğinde gülümseyerek onayladım ve hamuruma döndüm. İnce şekilde açıp, çay bardağı ile yuvarlak şekiller vererek biraz dinlenmeye bıraktım. Lavaboda ellerimi güzelce yıkayarak salona gitmek için arkamı dönüp ilerleyecektim ki karşımda gördüğüm Ali ile bir an yüreğim yerinden çıkacak sanmıştım.
"Allah canını almasın." dedim bir anlık korkuyla.
"Amin amin." derken gülerek bakıyordu.
"Bir an hiç uyanmayacaksın sandım." dediğimde sadece gülümsedi. "Neyse ben duşa giriyorum. Evdekilerle irtibat halinde ol." diyerek yanından geçtim.
"Emredersiniz komutanım." derken hazır ola geçip gülerek selam vermişti. Bende arkam dönük şekilde güldüm ve odaya girerek suyun altına bıraktım kendimi. Hızlıca duşa girip çıktığımda ilk işim saçlarımı kurutmak olmuştu. O sırada Ali'de duşa girdi ve yaklaşık on beş dakika içerisinde saçım bittiği için hemen şeklinin bozulmaması adına yumuşak bir toka ile toplayarak mutfağa geçtim ve hamurların üzerini açıp gülümseyerek onlara baktım. Tam beklediğim gibi, kabarmışlar.
"Ali, koş." dedim hızla.
"Ne oldu?" diye sordu tek solukta yanıma gelen Ali.
"Gel yardıma, birazdan çıkacağız." dedim telaşlı şekilde.
"Bu muydu yani?" dedi kızgın bir ses tonu ile.
"Ne o paşam, beğendiremedik mi?" derken bir elimi belime koyup ona bakarken tek kaşımı da kaldırmıştım.
"Resmen annem gibisin şu an." derken işaret parmağı ile duruşumu işaret etti.
"Ondan hiç dayak yedin mi bilmem ama öyle dikilmeye devam edersen benden yiyeceksin." dediğimde koca bir kahkaha patlatmıştı.
"Sen." dedi ve bana yaklaştı. "Bu boyunla." dedi eğilip yüzlerimizi eşitleyerek. "ve bu cılız kollarla." derken kolumu tutmuş gülümsüyordu.
"Ummadık taş baş yarar hayatım duydun mu hiç?" dedim kolumu elinden kurtarırken.
"Duydum hayatım ama görünen köy de kılavuz istemez sen bunu bildin mi?" derken gülüyor ve gülüşü sinirlenmeme neden oluyordu.
"Bildim bildim. Sana o kılavuzu tersten okutacağım bekle sen." dedim ve hızla buz dolabını açarak içerisinden salata malzemelerini çıkartıp poşetlerini eline tutuşturdum. "Az laf çok iş Korkmaz Ali Atabey." deyip arkamı döndüm.
"Ne yapacağım bunları?" dedi bir elindeki poşetlere bir de bana bakan Ali.
"Hoşur hoşur yıkanacaklar." dediğimde güldü.
"Nasıl yıkanacaklar?"
"Güzelce, iyice." dediğimde başını sağa sola sallayıp musluğun başına geçti. Ben de tavaya yağ koyup, bir süre kızmasını bekledim. Pişilerden bir tanesini attığım anda cızırdayan yağ ile ben ne olduğunu anlamadan Ali beni belimden tutarak geri çekti. "Ne oldu?" dedim telaşla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRABZON GÜLÜ
Teen FictionDikkat: Bu kitap tam bir aile sıcaklığı hissettirir. Gereksiz entrikalara ve +18 sahnelere ev sahipliği yapmaz. Bu güzel yolculukta bana destek olursanız sevinirim. ~~~~~~~~~~ Hani daha ne olabilir ki dediğimiz bir an vardır ya, işte ben o anı yaşa...