.

28 2 0
                                    

-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-

İkinci dünya savaşının yükselişte olduğu -hayatta olduğum dönemlere göre- bir dönemdeyiz biz. Hangi ayda, hangi yılda olduğumuzu unuttuğum için tam tarih veremeyeceğim size. Lakin şuan kaçmakta olduğumuz adamlara sorarsanız elbette ki söylerler size tarihi. Günü, ayı, yılı hatta saati, dakikayı. Çelik kordonlu saatlerine bakıp aydınlatırlar sizi tarih hakkında. İzinleri varsa istediğiniz tüm bilgilere ulaşırsınız hatta onlar sayesinde.

Biz de tarihi bilenlerden kaçıyorduk. Her ne kadar beyhude kaçışlar olsa dahi kaçıyorduk hayatlarımız için. Biz her ne kadar uzaklaşsak bile çelik kordonlulardan, bu uzun köprüden sağ çıkmamızın imkânı yoktu zaten. Hem köprüden sağ çıksak bile artık yaşayamazdık burada. Yaşatmazlardı bizi. Tüm Almanlar biliyordu bizim de eşcinsel olduğumuzu. Katiyen izin vermeyeceklerdi bizim yaşamamıza. Bizler, artık boş birer teneke olmuştuk onların gözünde.

Tekmelemek için can attıkları tenekeler idik biz. Tekmeledikten sonra alacakları hazzın, zevkin kaynağıydık. Ellerine alıp sıkıştırılmaları, ayaklarıyla üzerlerine basılmaları, tükürülmeleri gereken tenekelerdik. Bizi teneke yapansa elinde her şeyi olan fabrikalardı.

Kasabamda, yaşadığım yerde tanınan biriydim de ben önceden bilir misiz? Mini barlarda sahne alır türküler söylerdim. Bazen özel olarak alkollü partilerine çağırır birkaç şarkı da söyletirlerdi bana. Paramı, şarkılar türküler söyleyerek kazanırdım bazı gecelerde.

Severdim şarkı türkü söylemeyi, saz çalmayı. Bana yaşattığı hissiyatı severdim. Ruhuma dokunan her bir notaya, melodisine uygun olan tüm sözlere bayılırdım. Ruhuma işleyişi hoşuma giderdi türkülerin. Kâh gülerek kâh ağlayarak söylerdim türküleri. Kimse de sorgulamaz, benimle gülüp ağlarlardı.

Türkücülük dışında hekimdim de ayrıca. Soğuk kapmış, at tepmiş insanlara bile bakardım saatlerce. Her türden rahatsızlığa çare bulmamı beklerlerdi benden. Ben de yaralarını sarar dertlerine çare olurdum elimden geldiğince.

Hekimliği de severdim ben fazlaca. İnsanlara iyi gelmeyi, onlardan dualar kazanmayı severdim. Her ne kadar dindar olduğum söylenemese bile tanrıya benim için övgüler yağdırılması hoşuma giderdi. Kim bilir, belki de aldığım duaları sevmemin nedeni; tanrının bu duaları aldıkça bana karşı sevgi dolduğunu düşünmemdi.

O da peşim sıra tanınan biriydi. İkimizin de peşine özellikle de o yüzden düşmüşlerdi zaten. Bir türkücü hekimle bir nalbanttık biz. Bizim buralarda önem verilen mesleklerden ikisi de mevcuttu bizde. Sayılan, sevilen insanlardık biz önceden.

Bilinmezken, görünmezken sevilen insanlardık. Hiç kimse hiçbir şey bilmezken sevilen insanlardık. Nefret edilmektense sevilirdik. İğrenilmektense saygı görürdük.

İnsanlar onu efsunkâr güzelliği yerine sattığı nallardan tanırdı genelde. Bazı genç kızlar güzelliğine de kapılırdı ama. Kendi küçük atölyesinde ateşte kızdırıp döverek yaptığı nalları satardı köy halkına. Herkes atlarına taktığı, az para saydığı bu nallara bayılırdı. Çok fazla methediyorlardı onu, yaptığı nalları. Alıcısı da çok oluyordu böylece.

ÜçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin