4

945 72 44
                                    

"Geberiyorum sanırım." Ağır adımlarla apartmana girdim. Bugün bilmem kaç derse girmiştim ve kafam artık yerinden çıkıp kendini dağlara taşlara vuracaktı. Kazan gibi olmuştu.
Merdivenlerden söylene söylene çıkarak oturduğumuz kata geldim. Artık kendimi yatağa atıp uyumak istiyordum.

Hay şom ağzıma edeyim. Bizim kapının önünde duran ayakkabılarla, evde bir mülteci kampının olduğunu anladım. Görünüşe göre çekirdekten hallice ailemiz toplanmıştı. Acaba hiç girmeden kaçsa mıydım? Oflaya puflaya kapıyı çaldım.

Kapı açıldı. Hiçbir şey göremeyince kafamı aşağı indirdim. "Ahu halam geldi!" Diye bağıran abimin kızı Ela'yı gördüm.  Hızlıca kollarını bacaklarıma doladı. Bende gülerek saçlarını okşadım. Ela benim neslimi devam ettirecek kişiydi. Onu kendime uyarlamayı düşünüyordum ki inanın buna gerek kalmayacak gibiydi. Çünkü neredeyse hal ve hareketleri benim gibiydi. Bu dünyayı Ahular kurtaracak.

Ayakkabılarımı çıkartarak içeri girdim. "Oo, bakıyorum yine parazit gibi çökmüşsünüz evimize." Dedim girer girmez. Havada uçuşan yastıklarla kafamı korumak için ellerimi siper aldım. "Ne biçim konuşuyorsun kız? Bir hoşgeldin de!" Diye uyardı annem. "Annem haklı terbiyesiz! biz misafiriz." Diyen Sude ablama baktım. Yüzümü buruşturarak "Böyle misafir mi olur? her akşam bizdesiniz. Ayrıca ne böyle her akşam birliktesiniz? bir onda, bir onda. Konar göçer hayat yaşıyorsunuz yemin ederim, az uzaklaşın birbirinizden, özleyin birbirinizi."

"Ahu!" Diye uyaran anneme baktım. Neyse bir hoşgeldin diyeyim bari. Önce yengeme, daha sonra eniştelerime sarılarak hoşgeldiniz dedim. Abim ve ablalarım ellerini iki yana açmış, benim onları es geçmemin şokunu yaşıyorlardı. Onlara bakarak "tekrar söylüyorum, siz misafir değilsiniz, kalkın sofrayı falan hazırlayın." Mutfaktan içeri, elinde kurabiye tabağıyla gelen Yunus "ablam ilk defa doğru konuşuyor, misafir ayağına geldiniz, hizmet ettiriyorsunuz. Yakında beni de yiyeceksiniz!" Diye sitem etti.

"Ulan biz yokken sizi kimse dövmüyor mu? ne kadar uzamış dilleriniz sizin!" Diyen Arif abime Ela'dan bir atak geldi. "Baba, Ahu halama bağırma!" Ben doğursam bu kadar olur. Ellerimi göğsümde birleştirerek Arif abime 'noldu havan söndü.' bakışı attım. "Kızımdan uzak dur Ahu!" Diyen abime inat Ela'yı kucağıma aldım.

"Ahu teyze, WiFi şifresi ne?" Gözlüğünü düzelterek yanıma gelen Burak'a baktım. En büyük ablamın oğluydu ve ailemizin gurur kaynağıdı çünkü çocuk şaşırtıcı derecede zekiydi. Yani karakoldaki olayı unutursak. Bana geçmişte deselerdi ki ablan zeki bir çocuk doğuracak, kuzey Kore'yle Güney Kore'nin birleşmesi daha olası derdim.

"Yunus dayın söylemedi mi?" Diye sordum. "50 TL verirsen soylerim dedi, bende 50 çok 20 veririm dedim, kabul etmedi." Bu semtte ticaret böyle gelişti. Mazlum mazlum bana bakan Burak'ın kafasını okşadım. "Ah benim zeka küpüm. Çekmecede, kağıtta yazıyor, git bak." Der demez çocuğun yüzü gözü açıldı ve koşarak gitti. Zamani gençleri çok hiperaktif.

"Allah tependen baksın senin!" Diye bağırarak odaya giren babanneme baktım. Telefonla konuşuyordu ve böyle sinirliyse kesin dedemle konuşuyordu. "İstersen yollarıma kırmızı halı ser, yine de gelmeyeceğim." Dedi ve bastonunu yere vurarak "kendin ettin, kendin buldun Kazım efendi. Yaşa bakalım bensiz!" Diye bağırdı ve telefonu kapattı. "Şu telefonu sessize al." Diyerek telefonu bana uzattı ve koltuğa oturdu. Telefonu sessize aldıktan sonra babanneme geri verdim ve kucağımdaki Ela'yla koltuğa oturdum.

"Babanne noldu, niye bu kadar kızgınsın dedeme?" Diye sordu Asude ablam. Evet beddua seansımız başlıyor. "Allah onu bildiği gibi yapsın, iki yakası bir araya gelmesin!" Dedi dizlerini ovarken. Ela'yla gülmemek için birbirimize sokulduk. Eğer babannem bizi fark ederse sıradaki hedefi biz olabilirdik. "Ee babanne noldu? anlatsana." Diye sordu Tarık eniştem. Babannem ağzının içinden beddua etmeye devam etti.

Deli ile divaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin