37. BÖLÜM

315 37 21
                                    

【ALVIN】

İtiraf etmemem gerektiğini biliyordum. Neden her zaman her şeyi mahvediyordum?

Sonraki birkaç dakikayı, kafam ellerimin arasında ve zihnim başlangıçta olduğundan daha da dağınık bir şekilde oturma odamda ileri geri dolaşarak geçirdim. Mahvolmuştum. Muhtemelen harika bir arkadaşlığı kaybetmiştim. Lucien gibi birini yanımda tutma şansımı kaybetmiştim.

Ya artık benimle hiçbir şey yapmak istemezse? Ya onunla bir daha hiç konuşamazsak?

Kapı çaldığında düşüncelerimden sıyrıldım. Kalbim, aklım ve her şeyim darmadağınken ayaklarım bir anlık tereddütten sonra kapıya doğru sürükledi ve açtığımda gözlerim onunkilerle buluştuğunda tuttuğum neesimi verdim.

"Ne-" diye söze başladım ama içeri girip kapıyı arkasından kapattı, yüzümü avuçladı ve dudaklarını benimkilere bastırarak sözümü kesti. Her şey o kadar hızlı oldu ki, bir iki dakika donup kalmaktan kendimi alamadım. Yine de, kalbim kriz geçirmenin eşiğindeyken bile öpücüğüne karşılık verdim ardından şaşkın bir ifadeyle geri çekildim.

"Bu ne içindi?" diye sordum, birkaç adım geri sendeleyerek ve bunu yaparken neredeyse kendi ayaklarıma takılıp düşüyordum.

"Alvin..." diye söze başladı, kaşlarını çatarak başını bana doğru baktı. "Bunun ne için olduğunu sanıyorsun?"

"Bilmiyorum?" Sakin bir şekilde konuştum. "Aynı şekilde hissedip hissetmediğini anlamaya mı çalışıyorsun?"

"Tanrım, bana sabır ver." dedi başını bana doğru eğerek. "Kendimi yeterince açık ifade etmedim mi, Alvin?"

"Ne demek istiyorsun?" Tam bir kafa karışıklığı içinde ona baktım.

Uzanıp alnıma hafifçe vurmadan önce gülümsedi. "Cidden çok safsın."

"Bekle, ne oluyor?" diye sordum, ne söylemeye çalıştığını anlayamıyordum. Cidden gerizekalı mıydım? Kendime yaptığım şakalar gerçeğe mi dönüşüyordu?

"Bekle. Hayır... Yani a-ha... Öyle mi cidden?"

"Hıhı, biraz daha devam et Sherlock." yüzünde sevgi dolu bir ifadeyle bana baktı.

"Sen de benden mi hoşlanıyorsun?" Meraklı gözlerle ona bakarak kısık bir sesle sordum.

"Hah, sandığım kadar aptal değilmişsin." dedi beni belimden kendine çekmeden önce gülerek. "Buraya gel."

Başka hiçbir şey söylemeden sadece arkasına yaslandı ve bir kez daha dudaklarımı dudaklarının arasına aldı. Ellerimi saçlarına götürdüm ve parmaklarım buklelerine dolanırken öpücüğe gülümsediğini hissettim. Bir elini belime dolamış, diğerini yanağıma yerleştirmiş, başparmağıyla yanağımı teselli edercesine okşuyordu.

Demek cennet gerçekten böyle hissettiriyordu. Bulutların üzerinde olmak böyle bir duyguydu. İstendiğini hissetmek, ihtiyaç duyulduğunu bilmek böyle bir şeydi. Bir daha kaybolmayacağından emin olmak için elinin sıkı sıkıya tutulması öyle bir histi.

Göğsümüzde çarpan kalplerimizin sesi dışında oda tamamen sessizdi bir süre sonra rahat nees alabilmek için dudaklarımız uzaklaştı. Hiçbir şey söylemedik ama bakışlarımız ve hislerimiz her şeyi anlatıyordu.

"Seninle tanıştığım için çok mutluyum." dedi alnı, alnıma yaslanmıştı. İki elini de yanaklarıma koydu ve bir kez daha tekrarlarken göz göze geldik. "Gerçekten çok mutluyum."

"Beni utandırıyorsun, kapa çeneni." diye yakındım yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamayarak. "Neden telefonu yüzüme kapattın? Rahatsız olduğunu, tiksindiğini ya da onun gibi bir şey olduğunu düşündüm."

Aptallığıma gözlerini devirerek, "Bundan önceki iki öpüşmemizde de ilk adımı atan bendim." dedi. "Her şey ortadayken nasıl oldu da aynı şekilde hissetmediğimize inandın?"

"Beni suçlayamazsın..." dedim omuz silkerek. "Sanırım sadece... Komşuma bu kadar âşık olacağımı düşünmemiştim."

"Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi?" diye sordu, başını bana doğru eğerek. "İncil'de ne derler bilirsin, değil mi?"

"Ah, söyleme şunu." dedim gülerek. "Bu çok sevimsiz Lucien. Sakın buna cüret etme-"

"Ya söylersem, ha? Ya söylersem?" diye meydan okudu, parmağıyla burnumu dürterek. "Komşunu kendin gibi..."

"Lucien, yapma." diye kıkırdadım, kocaman gülümseidğim için yanaklarım acımıştı.

"...seveceksin." diye tamamladı arsız bir sırıtışla, kollarını bir kez daha etrafıma doladı ve beni sımsıkı kucakladı. "O kadar sevimlisin ki. Nasıl bu kadar şanslı olabildim?"

"Burada şanslı olan benim." diye göğsüne hafifçe vurdum.

Tanrım, bu çok iyi hissettirmişti. 

Onun kollarında olmak.

Uzun zaman sonra ait olduğun evini bulabilmek.

"Seninle tanıştığıma şükrediyorum." dedi yüzüncü kez.

"Bunu daha kaç kez söyleyeceksin?" Gülümseyerek ona kafamı salladım. "Ben de seninle tanıştığım için çok mutluyum, aptal."

"Doğruluğu sona erene kadar söyleyeceğim." dedi. "Yani bu da, sonsuza kadar demek."

"Iy, ergen." dedim utanmış bir şekilde gülerek. "Ama Lucien... Şu an dünya üzerindeki en şanslı adam benim asıl."

Bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki aniden kapıya vurulan bir ses ikimizi de yarıda kesti.

Lucien ve ben kapıyı duyduğumuzda hemen birbirimizden ayrıldık ve ben daha kapıyı açamadan bir bağırış geldi;

"Haşere kontrolü!"

____

> İncil'de geçen bir pasaj.

İsa ona şu karşılığı verdi: " 'Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.' İşte ilk ve en önemli buyruk budur. İkinci buyruk da şudur: 'Komşunu da kendin gibi seveceksin.'  (Matta 22:37-39)

= OceanWind =

Kitabımızı bitirdik! Pest Control'ü canımın sıkkın olduğu bir dönemde okuyacak bir şeyler ararken keşfetmiştim. Bir günde bitirdiğim kitaba adeta âşık oldum ve dedim ki diğerleri de bu kitabı okuyabilmeli. Uzun soluklu serilerden ziyade kısa da olduğu için tüm çevirisini bitirip vermek istemiştim, öyle de oldu. Umarım size de çerezlik, güzel hissettiren ve kalbinizde yer edinen bir kitap olmuştur. Ara sıra böyle tam çevirilerle bölüm bekletmeden sürprizler yapabilirim diye düşünüyorum.

Bir çeviriyi daha bizimle okuduğunuz için teşekkürler ♥

Pest Control 🕷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin