9

171 10 1
                                    

“Uyuyor mu?” diye sordu müzik gibi bir ses. Hemen gözlerimi açtım.
Emir ayakucumda durmuş, sırıtıyordu.
Ona baktım.

“Emir, gerçekten çok üzgünüm…”diye başladı Alperen.
Emir onu susturmak için elini kaldırdı.
“Kan yok, kırık çıkık yok,” dedi, kusursuz dişlerini göstererek güldü. Alperen'in yatağının kenarına
oturdu, yüzü bana dönüktü. Yine sırıttı.
“Heyet kararı nedir?” diye sordu.
“Ben iyiyim ama gitmeme izin vermiyorlar,” diye yakındım.

“Neden seni de bizim gibi sedyeyle
taşımadılar?”

“Tanıdığınız kişiler önemli,” diye cevap verdi. “Ama üzülmeyin, sizi kurtarmaya geldim.”

O sırada köşeden bir doktor çıktı. Tabi benim ağızım açık kaldı. Genç ve sarışındı… Gördüğüm
film yıldızlarından daha yakışıklıydı. Ama solgun ve yorgun görünüyordu, gözlerinin altında
halkalar vardı. Amcamın tanımından onun Emir’in babası olduğunu anlamıştım.

“Bay Sezen” dedi Doktor Vural tatlı bir sesle.

“Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?”

“İyiyim,” dedim, bunun son olmasını umarak.
Başımın üstündeki ışığı açıp röntgenime baktı.

“Röntgenlerin iyi görünüyor,”dedi. “Başın acıyor mu? Emir kafanı çok sert çarptığını söyledi.”

“İyiyim,”diye tekrarladım içimi çekerek. Bu arada Emir'e de ters ters baktım.
Parmaklarıyla yavaşça dokunarak kafamı muayene etti. İrkildiğimi fark etti.

“Acıyor mu?” diye sordu.
“Çok değil.” Canımın daha çok yandığı zamanlar olmuştu.

  Birden bir kıkırdama duydum. Başımı çevirince Emir'in ukala gülümsemesiyle karşılaştım.

  Gözlerimi kıstım.
“Amcan bekleme odasında. Artık onunla eve gidebilirsin. Ama başın dönerse ya da görme ile ilgili bir sorun olursa buraya dön.”

“Okula gidemez miyim?” diye sordum, Amcamın ilgili davranmaya çalışan halini düşünerek.

“Bence bugün dinlenmelisin.”
Emir'e baktım. “O da okula gidecek mi?”

“Biri okuldakilere iyi haber vermeli.” dedi Emir ukala bir tavırla.
“Gerçi neredeyse bütün okul bekleme odasında,” dedi Doktor Vural.

“Ah, hayır!” diye inledim ellerimle yüzümü kapatarak.

  Doktor Vural kaşlarını kaldırdı.

“Kalmak mı istiyorsun?”

“Hayır, hayır,” diyerek yataktan fırladım. Çok hızlı kalkmıştım, birden sendeledim. Doktor Vural
beni tuttu. Endişeli görünüyordu.
“Ben iyiyim,” dedim. Denge problemlerimin başımı vurmamla ilgili olmadığını söylememe gerek yoktu.
“Ağrı kesici olarak Tylenol al,” dedi, doğrulmama yardım ederken.

“Fazla ağrımıyor,” dedim.

“Çok şanslıymışsın,” dedi Doktor Vural, taburcu kâğıdımı havalı bir şekilde imzalarken gülümsedi.
“Emir yanımda olduğu için çok şanslıydım,” dedim Emir'e  sert bir bakış fırlatarak.
“Ah evet,” dedi Doktor Vural, hemen önündeki kâğıtlarla ilgilenmeye koyuldu. Sonra Alperen'e  baktı ve onun yatağının başına gitti. İçgüdülerim bana onun da işin içinde olduğunu söylüyordu.

“Korkarım sen burada daha fazla kalmak zorundasın,” dedi Alperen'e ve onun kesiklerini incelemeye başladı.

Doktor arkasını döner dönmez Emir'in yanına gittim.

“Seninle konuşabilir miyiz?” dedim dişlerim arasından. Bir adım geri çekildi ve dişlerini sıktı.
“Amcan seni bekliyor,” diye tısladı.
Doktor Vural ve Alperen'e baktım.

“Sakıncası yoksa seninle yalnız konuşmak istiyorum,” diye ısrar ettim.
Bana baktı, arkasını döndü ve hızla odadan çıktı. Ona yetişmek için neredeyse koşmak zorunda kaldım. Köşeyi döndüğümüzde dönüp bana baktı.

“Ne istiyorsun?” diye sordu öfkeyle. Gözlerinde buz gibi bir ifade vardı.
Onun bu kötü tavrı ürkmeme neden oldu. Sözcükler ağzımdan düşündüğüm gibi sert çıkmadı.

“Bana bir açıklama borçlusun,”diye hatırlattım ona.

“Hayatını kurtardım, sana hiçbir şey borçlu değilim.”

Sesindeki öfke geri çekilmeme neden oldu “Söz vermiştin”
“Berk, başını vurdun sen. Neden söz ettiğini bilmiyorsun.” Kırıcı konuşuyordu.

   Ona öfkeyle baktım. “Kafamda hiçbir şey yok benim.”

“Benden ne istiyorsun, Berk?”

“Gerçeği bilmek istiyorum,” dedim.

“Senin bunu neden yaptığını bilmek istiyorum.”
“Ne olduğunu sanıyorsun?” dedi.Sertçe söylemişti bunu.

“Bildiğim tek şey senin o sırada yanımda olmadığın, Alperen de seni görmemiş, bu yüzden sakın bana başını çok hızlı çarptın deme. O minibüs az kalsın ikimizi de ezecekti, ama ezmedi,
ellerinde minibüste bir oyuk açtın. Öbür arabada da oyuk açtım ama kendin yaralanmadın. Minibüsün bacaklarımı ezecekti ama sen minibüsü kaldırdın…” Bunun kulağa çılgınca geldiğini biliyordum, devam edemedim. O kadar öfkelenmiştim ki gözlerimin dolduğunu hissettim; dişlerimi sıkarak gözyaşlarımı geri göndermeye çalıştım. Şaşkınlık içinde bana bakıyordu. Yüzünde gergin ve savunmacı bir ifade vardı.

“Minibüsü üzerinden kaldırdığımı mı düşünüyorsun?” Aklımın başımda olup olmadığını sorguluyor gibiydi ama bu yalnızca daha çok şüphelenmemi sağladı. Yetenekli bir aktör tarafından başarıyla seslendirilen iyi bir replikti sanki.

  Dişlerimi sıkarak başımı salladım.

“Buna kimse inanmaz, biliyorsun.” Şimdi sesinde alay vardı.

“Kimse söylemeyeceğim,” dedim tane tane konuşarak; öfkemi dikkatle kontrol ediyordum.
Yüzünde şaşkınlık dolu bir ifade belirdi.
“O zaman bunu ne önemi var?”

“Benim için önemli,” diye üsteledim.

“Ben yalan söylemeyi sevmem. Bunu yapıyorsam iyi bir nedeni olmalıdır.”

“Sadece bana teşekkür edip her şeyi unutamaz mısın?”

“Teşekkür ederim,” dedim ama beklenti içindeydim.

“Bunun peşini bırakmayacaksın değil mi?”

“Hayır.”
“O halde… Umarım hayal kırıklığı canını sıkmaz.”

  Sessizlik içinde ters ters birbirimize bakıyorduk. İlk konuşan ben oldum, dikkatimi toplamaya çalışıyordum. Onun şahane yüzü yine aklımı başımdan alabilirdi. Yok edici bir meleğe bakmaktan farksız bir şeydi bu.


“Neden beni kurtardın?” dedim buz gibi bir tavırla.

  Durdu. Çarpıcı yüzü bir anda kırılgan bir ifadeye büründü.
“Bilmiyorum,” diye fısıldadı.
Sonra arkasını döndü ve yürüdü.
Öyle sinirlenmiştim ki bir süre hareketsiz kaldım. Sonunda yavaş yavaş koridorun sonundaki çıkışa doğru yürüdüm. Bekleme odası korktuğumdan daha kötüydü. Kasaba da tanıdığım herkes orada durmuş bana bakıyordu sanki.Amcam yanıma geldi.

“Bir şeyim yok,” dedim asık suratla. Hala öfkeliydim, konuşacak halim yoktu.
“Doktor ne dedi?”

“Doktor Vural beni muayene etti, iyi olduğumu ve eve gidebileceğimi söyledi.” İçimi çektim.

  Ünal, Sude ve Mert oradaydı ve bize doğru geliyorlardı. “Haydi, gidelim,” dedim.

   Amcam, kolunu belime koydu, aslında bana pek dokunduğu söylenemezdi; birlikte cam kapıya doğru yürüdük. Arkadaşlarıma aptal aptal el salladım, benim için endişelenmemelerini sağlamak istiyordum. İlk defa polis arabasına bineceğim için sevindim.
Sessizce yol alıyorduk. Aklım o kadar karışıktı ki, amcamın varlığını bile farkında değildim. Koridordaki konuşma sırasında Emir'in savunmaya geçmesi, tanık olduğum ve inanmakta
güçlük çektiğim olayları kanıtlar gibiydi. Eve vardığımızda amcam nihayet konuştu.

“Şey. Sanırım Sedat'ı araman gerek.” Suçlu suçlu başını öne eğdi.
Afallamıştım. BABAMA söyledin mi?”
“Üzgünüm!”
Polis arabasından inerken kapıyı çarptım.
  Babam deliye dönmüştü tabii. Onu sakinleştirmek için en az otuz kez iyi olduğumu söylemek zorunda kaldım. Bana eve dönmem için yalvardı, o sırada evin boş olduğunu unutmuştu. Ama onun yalvarışlarına direnmek düşündüğümden daha kolay oldu. Emir'in yarattığı gizem ben yiyip bitiriyordu. Onun hakkında takıntılı hale gelmiştim.

  Aptal aptal aptal! Normal, aklı başında
olan her insan bu kasabadan kaçmaya can atardı ama ben pek hevesli değildim.

O gece erken yatmam gerektiğine kara verdim. Amcam beni endişeli gözlerle izlemeye devam ediyordu ve bu artık sinirlerime dokunmaya başlamıştı. Banyoya uğrayıp üç tane Tylenol aldım. Bunlar işime yaradı, ağrılarım hafifleyince uykuya daldım.



   O gece ilk kez Emir Vural'ı rüyamda gördüm.

Alacakaranlık(GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin