Bir deli ile aklını kaçırmış arasında bir fark vardır. Deli, zaten hiç o akla sahip olmamıştır. Aklını kaçırmış kimse ise, buna maruz bırakılmıştır. -Frank
...
Ateş, çığlık,-durduramadım, durun lütfen! Ateş, ateş, yanıyor,söndürün! Hayır, hayır, hayır, gidemem!''Bazen geçmişi bilmeden hayat sürmek daha kolay oluyordu. Ya da göz ardı ederek... İlk tarih dersimizde İngiliz sömürgesini öğrendiğim zamanlar birazcık iğrenmiştim. Bunu atlatmam için aklımdan silmek gerektiğini biliyordum. Ama silememiştim. Bazen aklıma gelince bile, hala aynı hisleri yaşıyordum.
Şimdi de Semenova'nın kaderini öğrenmek bana aynı hisleri hissettirmişti. Hayal kırıklığı, mide bulantısı, bir cani topluluğuna hissedilebilecek her his...Din sömürgesi adı altında kasabayı bilgileriyle zehirleyen bir rahip, daha da önemlisi bütün bunlara sebep olan Svidrigaylov Semenova...
Ailelerimizin 11 yıl önce neler yaptığını kestiremiyorduk. Günlerdir hatta haftalardır, sır gibi saklanan o gerçeği öğrenmek için uğraşıyorduk. Ve şimdi keşke hiç öğrenemeseydik diyordum. Hiç bunlara maruz kalmayıp da kasabaya eski gözle bakabilmeyi...
Ellerimin titremesini durduramazken yaslandığım duvardan ayrılıp etrafımdaki küçük kalabalığa baktım. Toicado da benim gibi yıkılmış gibiydi. Gözlerimden yaşlar akarken, Toicado'yu kolundan tutup yanıma çektim. Ona sarılırken, hıçkırığını duydum.
O çığlıkların insanlara ait olduğu düşüncesi tüylerimi diken diken etti. Onca insanı, bebeği yanmaya terk ettiler. Bunu nasıl yapabildiler? Bunu dillendirememelerine şaşırmamalı. Kara leke gibi hayatlarının sonuna kadar bunu taşıyacaklardı.
İlk konuşan Hilda oldu. Bay Minus'un elini yavaşça bırakıp "Hayır, doğru olamaz. Yanmalarına göz yummuş olamazlar,"dedi.Kimse bunu kabullenemiyordu. Hilda'nın çıldırmış sesini duymak bunu tasdiklemişti. Hayır, bunu yapmamışlardır diyemiyordum. Ortada 11 yıldır saklanan bir sır vardı ve herkes bunu sesli dile getirmekten kaçınmıştı. Üstü kapalı sürekli geçmişe atıfta bulunmuşlardı.
Bu kasaba zehirliydi. Zehri yüzyıllardır bizi sarmış durumdaydı. Sarmaşık gibi her bir yanımıza dolanmıştı ve kaçmamıza da izin verilmemişti. Yaşadığım topraklar, artık nefes almamı tıkıyordu.
Bay Minus "Yalan söylediğimi düşünüyorsunuz, öyle mi? Deli olduğumu düşünüyorsunuz. Peki, gelin," dedi. Birden ayağa kalkıp hızla dışarı doğru gitmeye başladı.Herkes gerçeği sindiremeden onun peşinden gitmeye başladı. Toicado'nun kolundaj tutup hızla telefonun yanına da doğru gittim. Bizim evin numarasını çevirip açılmasını bekledim.
Çaldı, çaldı, çaldı...
"Hadi Candice!"
Sinirle bağırmıştım. Numarayı tekrar çevirdim. Bu sefer açılırken Candice'ın konuşmasına izin vermeden "Candice, acil! Buraya gel! Creesler'in evi!" Dedim ve telefonu kapattım.
Frank ve Hilda, Bay Minus'u zorlukla zapt etmişlerdi. Yanına yaklaşıp "Bay Minus, lütfen beş on dakika bekleyin. Ablam Candice'ın da gelmesi gerekiyor. Sonra bize ne gösterecekseniz gösterin,"dedim.
Toicado elimi bırakmadan yanımda duruyordu. Yüzüne döndüğümde, yaşlı gözleri içime işlemişti. Elimi gözlerine uzatıp sildim. Kendim de yıkılmışken ona dayanak olmaya çalışıyordum. Toicado bana döndü ve "Bunu nasıl yapabildiler?" Dedi. Hilda sarı saçlarını, arkaya doğru itti ve alnını ovdu.
"Dur bakalım, daha emin değiliz,"dedi. İnanmak istemiyordu. Frank'in ne düşündüğünü merak edip ona baktım. Yüzünden herhangi bir ifade okunmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dirilen Korkunun Pençesinde
HorrorŞaşkınlıkla sayfaları çeviriyordum. Okuduğum şeyler kanımı dondururken sayfaları çevirdikçe bir sürü isim gördüm. Richard Tiger, Zach Steve, Julia Ivera, Molly Ivera, Carol Revis... ''Bu dosyalar neden bir yere taşınmadı ya da sevk edilmedi? Hasta d...