Fuat'ın Ağzından
İsmail bugün benden erken çıkmış, evimize gitmişti. Aklında ne var bilmiyordum ama benden ne isterse istesin kabul ediyordum, hem de bir tek an bile düşünmeden. Birlikte yaşamaya başlayalı bir ay olmuştu, her gün gözümü açtığımda vücuduma dolanmış kolları ve göğsüme yaslanmış yüzüyle karşılaşmak kalbimi mutlulukla dolduruyordu.
Eve doğru yürürken seyyar satıcıdan yavrumun en sevdiği tatlıyı aldım, bir tek bu adamın tezgahından yiyordu. Elimde tatlı poşetiyle eve girdiğimde mutfak masasında kurulan sofra dikkatimi çekti. En sevdiğim yemekler, dükkandan biraz meze ve rakı bardakları hazır duruyordu.
Yatak odasının kapısı açılıp içeri giren İsmail'in giydiği şeyler aklımı başımdan almıştı. Siyah bir pantolon, transparan bir gömlek ve siyah pantolon askıları. Ayakları çıplaktı..
Yutkunup ona doğru bir adım attığım an geriye doğru çekildi. Kaşlarım çatılırken yüzünde o piçimsi gülüşle bana mutfağı işaret etti.
"Önce yemek yiyelim hayatım, sen bana böyle bakarak yaklaştığında sonumuz yatakta bitiyor. Gece uzun ne de olsa.."
Dudaklarını yaladığında gözlerim dudaklarına kaysa da kendimi toparlayıp mutfağa yöneldim. Mis kokusuyla bana yemek servisi yaparken ellerimi masanın altına koymuş, ona dokunmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Ellerine sağlık güzelim, ama neyi kutluyoruz?" Gözleri parlayarak rakılarımızı da doldurup kadehini benimkine vurdu.
"Birlikte geçirdiğimiz ilk ayımızı kutluyoruz, bir ömür boyu birlikte olmamız dileğiyle Fuat'ım."
Hitabıyla kalbim yerinden oynarken rakımı kafaya diktim. Göz göze yemeklerimizi yiyor, havadan sudan sohbet ediyorduk. Arada çıplak ayaklarını benim ayaklarımın üstüne koyup, bir süre tutup çekiyordu. Bu ufacık temas bile nefesimi keserken gece için sabırsızlanmaktan kendimi alıkoyamıyordum.
"Senin sevdiğin tatlıdan almıştım gelirken, girişteki masada kaldı. Yemekten sonra yeriz, ellerine sağlık yavrum her biri ayrı güzel olmuş." Sanırım gerginlikten saçmalıyordum, yüzünde ufak bir tebessümle bana bakıp iyice arkasına yaslandı.
Önümdeki mükemmelliğe bakıp iç çekmeden duramadım, tam kapak mankeni gibiydi bal gözlüm. Gözlerinin içindeki muzip pırıltılarla beni izleyişi heyecanımı daha da arttırıyordu. Gergince yutkunup elimdeki kadehle bende geriye yaslandım.
"Eee, yavrum, aklında neler var bakalım?" En son böyle bir sofra kurduğunda yaşadıklarımızı hatırlayınca alttaki üyemde kıpırdanmalar başlamıştı.
Rakıya sığınıp göz kontağımızı kestim ve büyük bir yudum aldım. Gülüşünü duyduğumda gözlerim istemsizce güzel yüzüne çevrildi, alt dudağını ısırmış gülüyordu.
"Aşkım, aklımdakileri bilsen hemen burda bayılıp kalırsın. Bu gece biraz sınırlarımızı zorlayalım istiyorum, ne dersin?" Bana ne derse kabul edeceğimi bildiği için yüzündeki gülümsemeden gözlerimi çekmeden kafamı salladım.
Ellerini çırpıp ayağa kalkınca cebinden bir kumaş çıkartıp gözlerimi bağladı. Daha şimdiden nefesim hızlanmıştı, beni gözlerim kapalı bir şekilde yürütürken bir şeyler söylüyordu ama şuan kendi kalp atışımın sesi yüzünden sağır olmuş gibiydim.
"Aşkım şimdi üstünü çıkartmamız lazım, yoksa sonra çok zor olur." Ağzımda biriken tükürüğümle boğulmak üzereydim, zar zor konuşup onu onayladım.
"Tamam yavrum, sen ne dersen o." Dudağıma sert bir öpücük bırakıp beni elleriyle soyarken şaha kalkan malum üyemde bir an nefesini hissettim.
"Her zaman benim için hazırsın, değil mi?" Kafamla onaylamaktan başka çarem yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askıntı
AcakKendisinden oldukça iri olan kabadayıya askıntı olmaya karar verdiğinde kimse onu kararından geri çevirememişti. Bu ufak tefek gencin söyledikleri onun gibi bir kabadayının nasıl yüzünü kızartırdı bilmiyordu, ama bu gence vuramamıştı bile.