"Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi. Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor."
•
Akranlarına kıyasla çok konuşan, dinlemekte zorlanan, sırasını beklemekte güçlük yaşayan, sürekli hareket halinde bir çocukken dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı almıştı Cevher Sümer. Altı yaşından beri uyarıcı grubu ilaçlar kullanıyordu. Ayrıca auralı migreni vardı. Atak halinde gelen korkunç baş ağrılarını tetikleyen hiperosmiden muzdaripti.
Kendini bildi bileli aşırı keskin koku alma duyusuna sahipti. Çocukluğunun en kıyıda köşede kalmış anılarında bile bu hassasiyeti yüzünden zor zamanlar geçirdiği olmuştu.
Parfümler, temizlik ürünleri, şampuanlar gibi baskın ve yapay kokuların yanı sıra yiyecek, içecek ve insan bedeninden yayılan kokulara karşı da duyarlıydı.
O zamanlar götürüldüğü uzmanlar fizyolojik hiç bir kusuru olmadığına hassasiyetin psikolojik olduğuna kanaat getirmişlerdi. Kendisi bizzat araştıracak yaşa gelince kitapları, makaleleri ayrıca karıştırdığı çok olmuştu ama o da farklı bir sonuç bulamamıştı. Bilinen, herhangi bir tedavi yoktu. Bu durumla yaşamayı öğrenmişti. Kendi önlemlerini geliştirmişti. Şeffaf görünümlü kremler, esanslar, uçucu yağlar ile duyarlılığını kırmayı başarıyordu. İyi kötü algıladığı kokuların keskinliğini katlanılabilir yoğunluğa düşürebiliyordu. Bu sayede migren daha nadir ziyaret ediyordu onu.
Cevher burun kanatlarının etrafına parmak ucundaki vicksten sürdükten sonra torpidoya uzanıp saydam lateks eldivenlerden bir çift giydi. Araçtan inmeden kepin üzerine kapüşonunu çekip önceden hazır ettiği gözlüğü ve siyah cerrahi maskeyi taktı. Serin havaya çıkar çıkmaz ense köküne bir ağrı saplanınca ilaçlarını içmediği aklına geldi. Eliyle sıvazlayarak kurtulmaya çalıştığı gerilimi çok iyi tanıyordu. Ama şu an göz ardı etmesi gerekiyordu çünkü çözmesi gereken başka bir meselesi vardı.
Saat gece yarısını hayli geçmişti. Sokak ıssız, dairelerin perdeleri çekik, lambaları sönüktü. Duvarın ardında siperde beklerken uzaktan izlediği apartmanın sarı ışığı kaldırıma yansıdı ve hemen sonra orta boylu bir gölge görüş açısına girdi.
Yaklaşık üç saattir zaten onu bekliyordu. Adımlarını hızlandırıp arkadan yaklaştığı bedene omzunu çarptı. Sıska görünümlü kişi tahminlerinin aksine yere kapaklanmamıştı. Ama asıl hedef olan çantası ellerinden havalanarak savrulmuş, içindekiler yere saçılmıştı.
"Pardon." dedi Cevher sesini kalınlaştırarak.
"Kör müsün sarhoş musun be birader? Bomboş kaldırımda nasıl sırtıma toslamayı başardın?" Kız eğildiği yerden kafasını kaldırıp kendisine bunu yaşatana bakınca ürperti yüklü bir titremenin esiri oldu.
"Yardım edeyim."
"İs-istemez. Kendi yoluna git." Kısa saçlı kız ıssız sokakta, tuhaf bakışlı adamın yanında daha fazla kalmamak için elini çabuk tuttu. Bu esnada Cevher bir dizini yere yaslayıp bedenini bariyer yapar gibi çevirdi ve çaktırmadan gözüne kestirdiği anahtara uzandı. "Dövmecide çalışıyorsun değil mi?"
"Niye sordun?"
"Dükkanı bayağı geç kapatıyorsun."
"Sana ne bundan." diye sitem edip her şeyi topladığından emin olduktan sonra ayağa kalktı kız.
"Bir yerin acıdıysa kusura bakma. İyi geceler." dedi Cevher burnunun üzerine düşen gözlüğü iterken. Ama muhatabı arkasına bile bakmadan hızlı adımlarla uzaklaşmış, gözden kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
Fiction générale"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...