"Ecrin?"
"Bizi de es geçme tatlım..." Biraz ilerden ise Buse ve Tuğçe göründü.
Hadi ama... Yuh artık!
Ece sırıttı. Takımı o toplamıştı. Artık ne yapmaya çalıştığını ben bile anlayamıyordum.
"Ecrin, baban burada olduğ-" Lafımı daha bitirmeden Ece'nin adamlarından biri elleri bağlı ve ağzı bantlı bir şekilde Serhat Bey'le birlikte gelmişti.
"Lan sözüm bitseydi!"
Şuan içinde bulunduğumuz durumu tam olarak anlatıyorum arkadaşlar; Gece yarısı, ay ışığının aydınlatması sayesinde birbirimizi görebildiğimiz kulübe gibi bir evin arazisindeyiz.
Ecrin, arkamdan, benim başıma silahı dayamıştı. Yaklaşık 20 saniye kadar önce Batur, Berk ve Elif ağaca bağlanmışlardı. Serhat Bey, benim ve Ege'nin 7-8 adım uzağında elleri bağlı ve ağzı bantlı bir şekilde duruyordu. Ege silahını indirmişti. Buse ve Tuğçe sırtlarını ağaca yaslamış bize bakıyordu. Rümeysa ise ortalarda yoktu.
Yine bi' haltlar karıştırıyor ama, bakacağız...
"Tüm takım burada, ha?" dedim. Uzaktan bir süliet göründü. Ecrin de sülieti gördü ve kaşlarını çattı.
Baya uzun görünüyordu, Ecrin o kişiyi tanımış gibiydi; dahası Buse, Tuğçe ve Serhat Bey'de tanıyormuş gibiydi.
Tamam, yeter... Burada ne halt döndüğünü birinin bana anlatması lazım.
Çocuk yaklaştı, genç duruyordu. Ah, hayır bir dakika aynı yaştaymışız gibiydi. Çocuk kafasını iki yana sallayarak geldi. Ecrin silahı şaşkınlık içinde indirdiği.
"Yazıklar olsun," dedi çocuk. Biçimli yüz hatları vardı. "Ben sana böyle mi öğrettim, Ecrin'cim?"
Ecrin'cim? Ya yeter ama ben baya oyun dışıyım şuan!
"A-Abi... Sen..."
Abi mi? Bugün aile bireylerini keşfetme günü mü? Herkes birini buluyor...
İlişkiler tuhaftır, bazen yerin dibinde hissettirir bazense bulutların üzerinde. Ben hiç birşey hissedemiyorum, çünkü bir ilişkim yok. Arkadaş anlamında, aile anlamında, aşk anlamında... Hiç birşey hissetmiyorum. Hiç kimse bana gerçek gelmiyor, sürekli diken üstümdeyim; her an biri beni sırtımdan bıçaklayacakmış gibi geliyor. Bu yüzden dikkatliyim, bu yüzden zekiyim, bu yüzden herşeyi hemen fark ediyorum. Diken üstündeyim çünkü bir ihanet bekliyorum; istemesem de bir ihanet...
"Abini görmek güzel, Ecrin." Ece de Ecrin'in abisini tanıyordu demek ki...
Daha başka kim gelecek diye beklerken sert ve erkeksi bir ses duymamla başımı diğer tarafa çevirdim; benim çevirmemle birlikte herkes oraya bakmıştı.
"Ece, hemen burayı terk edin ve hepiniz silahlarınızı indirin."
"Burak?" Arkasından gelen Selim'e döndüm. "Selim?" Ece'nin şaşkın soruları bizim tepkimizi dışarı yansıtıyordu.
"Tanrı aşkına," dedi Ece öfkeli bir sesle. "Sizin burada ne işiniz var!?"
"Ben çağırdım." Hah, Rümeysa nerede diyorduk bizde tam...
Herkesin birbirini sırtından bıçakladığı bu kurtlar sofrasına bir kurt daha eklenmişti. Sorun şuydu ki; burada herkes kurttu, herkes kurt olduğu kadar aynı zamanda koyundu.
Yazarın Anlatımıyla
Sessiz bir gece daha ne kadar hareketlenebilirdi? Emin olun; şuan ki kadar olmazdı. Yani, en azından...
Herkesin başında bir silah, herkesin arkasında bir gerçek; herkesin boynunda zehirli bir hançer, herkesin önünde bir yalan vardı.
Geleceği seçerlerse yalana inanacaklar ve başlarındaki silah patlayacaktı; kurşun, en iyi zamanını bekliyordu.
Geçmişe dönerlerse gerçekleri peşlerinden gelecekti ve zehirli hançer, zehirini akıta akıta yavaşça tüm vücutlarını ele geçirecekti; zehir, gecenin gizliliği gibi sessizce yol alacaktı.
İki tarafları da lanetli, iki tarafları da cehennemdi. Her türlü kaybedecekleri bu savaşa en başından girmemeliydiler. Ancak bu onların elinde olan birşey değildi; güçlü olan hayatta kalırdı, hepsi son ana kadar güçlerini göstermişlerdi. Herkes yorgundu, yalanlara inanıp geçmişlerinden kaçmak hepsini yormuştu.
"Daha ne kadar devam edecek bu?" diye ortaya bir soru attı, uzun zamandır konuşmayan Uralp. "Kısır döngüye girdik; sürekli başkası geliyor."
"Sıkın kafamıza da bitsin artık!" Elif işkence çeker gibi bir acıyla bağırdığında Batur dehşetle ona döndü. "Elif saçmalama..."
Ege'nin bile eli kolu bağlıydı, yapacağı en küçük bir harekette herkesin canı yanabilirdi; yakınlarını, sevdiklerini, Uralp'i tehlikeye atamazdı.
Uralp'le yan yana duruyorlardı, kısa bir işaretle saldırabilirlerdi ancak Ege ve Uralp'e karşı Ece, Ecrin, Buse, Tuğçe vardı. İkiye karşı dörttüler. Dördü de kız olsa bile onları küçümseyemezlerdi. Ne de olsa güçlülerdi.
Rümeysa, Selim, Burak ve Berat'ın kimin tarafında olduklarından emin değillerdi. Berat, kız kardeşi Ecrin'in tarafında olmalıydı. Ancak kardeşinin yaptığını yanlış buluyordu?
Kurtlar sofrası çelişki içinde kalmıştı. Kimisi geçmişe dönüp gerçekleri görmek ve zehrin damarlarından yavaşça akmasına izin vermek istiyordu; kimisi ise geleceğine bakmak, o kurşunu yemek ve yalanların gerçeklermiş gibi davranmasını istiyordu. Ancak bilmiyorlardı ki bu bir bataklıktı. Bataklığa birlikte batmışlardı; çırpınırlarsa hızlıca batacaklardı, beklerlerse yavaşça ama yine hep birlikte.
İki uçta da ölüm vardı ve iki ölüm de birbirinden kötüydü.
Büyüklerinin yaptıkları hataların cezasını masum çocuklar çekmişlerdi ve artık geleceğe dönüp baktıklarında onlar aslında o masum çocuklar değildi. Büyüklerinin günahlarıyla kirlenmiş, kefene sarılmış ve toprağa gömülmüş ufak bedenlerdi.
"Bu böyle devam edemez..." diye bağırdı Berk. "Herkes birbirini öldürecek ve bu savaşın kazananı olmayacak."
"Savaşlar kazanılmamış zaferler için yapılır, Berk. Kazanmak için değil, önceden geçemediğimiz seviyeyi geçmek için. En iyisi olmak için değil, karşımızdakinin güçsüz olduğunu kanıtlamak için..."
"Abi, anlamıyor musun!? Hepimiz öleceğiz! Bu bataklığa battık ve birbirimizi çekiyoruz. İyiler veya kötüler kazanmalı." Berk yeniden acı içinde bağırdı.
"Burada iyi veya kötü yok kardeşim; burada herkes kötü."
"Batur!" Dikkat dağınıklığından yararlanan Uralp Batur'a seslendi. 3 dakika boyunca uğraştan sonra iplerini çözmüş sessizce bekleyen çocuk hızlı ve çevik bir hamleyle abisine cebindeki bıçağı fırlattı. Bıçağı tek hamlede yakalayan Uralp hızlıca ayakkabısındaki diğer iki bıçağı Ege'ye verdi. Cebinde kalan diğer bıçağı da eline aldı. Ege ona baktı, gözlerindeki intikam ateşiyle gülümsedi. Uralp onun gülümsemesine karşılık verdi ve direk olarak Ece'nin üstüne atladı.
Selim, Rümeysa ve Burak ise Uralp'lerin tarafındaydı. Ece'nin adamları bir anda bu anı bekler gibi akın ederken kimsenin çaresi kalmamıştı; savaşacaklardı.
Savaşacak ve kazanamadıkları zafere ulaşacaklardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEK -DENEY : 0001- DÜZENLEMEDE
Ciencia Ficción"Kaç yaşındasın?" "Se-Sekiz..." "Annenin adı ne?" "A-annem yok," dedi Uralp yutkunmaya çalışarak. Kadın gülümsedi. "Babanın adı ne?" Uralp sarışın kadının sorduğu soruyu düşündü. Zihninin ezberlediği ve sürekli söylediği yanıtı verdi. "Babam da yo...