Rüyamda etraf çok karanlıktı. Sadece Emir'in teninden loş bir ışık yayılıyordu. Yüzünü göremiyordum, sadece beni karanlıkta bırakıp uzaklaşırken sırtını görebildim. Ne kadar hızlı koşsam da ona yetişemedim, ne kadar bağırdıysam da arkasını dönüp bakmadı.
Gece yarısı sıkıntı ile uyandım, sonra bana çok uzun gibi gelen bir süre uyuyamadım. Ondan sonra neredeyse her gece rüyalarıma girdi ama hep ulaşamayacağım bir yerdeydi.
Kazadan sonraki bir ay huzursuz, gergin ve önceleri utanç vericiydi. ne yazık ki o hatanın geri kalan bölümünde herkesin ilgi odağı oldum. Alperen Durmaz sürekli beni takip ediyor ve durmadan af diliyordu. Onu bunları unutmasını her şeyden çok istediğimi söyleyerek ikna etmeye
çalışıyordum. Bana bir şey olmamıştı ki. Ama o ısrar ediyordu. Ders aralarında beni buluyor,öğle yemeklerini bizim artık kalabalık olan masamızda yiyordu. Ünal ve Mert ona birbirlerine davrandıklarından bile kötü davranıyorlardı.Hiç hoşlanmadığım bir hayran daha kazandığımı düşünüp rahatsız oluyordu. Gerçek kahramanın Emir olduğunu defalarca söylesem de, kimse onun yaptıklarıyla ilgilenmiyordu. Beni yoldan çekerek ezilmemi engellemiş olması kimsenin umurunda değildi.
Onları ikna etmeye çalışıyordum. Sude, Ünal,Mert ve diğer herkes minibüs oradan çekilene kadar Emir'i hiç görmediklerini söylüyorlardı.
Neden hiç kimse onun o kadar uzakta dururken bir anda yetişip mucizevi bir şekilde hayatımı kurtardığını görmemişti? Olası nedeni anladığım da hayal kırıklığına uğradım. Hiç kimse Emir‘i benim gördüğüm gibi görmüyordu. Hiç kimse ona benim baktığım gibi bakmıyordu.
Ne yazık! Emir onun bu macerasını dinlemeye gönüllü kalabalıklar tarafından kuşatılmamıştı hiç.
İnsanlar her zamanki gibi uzak duruyorlardı. Vural ve ikizler yine yemeklerini yemeden, kendi aralarında konuşarak masada oturuyorlardı.Hiçbiri özellikle Emir, benim tarafıma bakmıyordu artık.
Derste yanıma oturduğunda benden olabildiğince uzak duruyor, varlığımı yok sayıyordu.
Yalnızca ellerini yumruk yaptığında –ellerini kemiklerinin üzerinde daha beyaz görünüyordu- aslında o kadarda ilgisiz olmadığını anlıyordum.
Herhalde beni Alperen ‘ in minibüsünden kurtarmamış olmayı diliyordu. Bundan başka bir anlam
çıkaramıyordum. Onunla konuşmayı çok istiyordum; kazadan bir gün sonra ikimiz de çok öfkeliydik. Anlaşmamızın benim üzerime düşen kısmını yerine getirdiğim halde; bana gerçeği söyleyecek kadar güvenmediği için ona hala kızgındım. Ama nasıl yapmış olursa olsun öfkem bir gecede yerini minnete bırakmıştı.
Biyoloji dersine girdiğimde sırasına oturmuştu bile. Önüne bakıyordu. Bende oturup onun bana dönmesini bekledim. Geldiğimi fark ettiğini gösterecek hiçbir hareket de bulunmadı bile.
“Merhaba Emir” dedim sevimli bir şekilde. Ona kızgın olmadığımı göstermek istiyordum. Bana döndü gözlerime bakmadan başını salladı ve başka yöne bakmaya başladı. Her gün
benden sadece yarım metre ötede durmasına karşın, bu onunla yüz yüze geldiğimiz son andı.
Bazen kafeteryada ya da otoparkta kendimi tutamayıp ona uzaktan bakıyordum. Altın rengi gözlerinin günden güne koyulaştığını görüyordum. Ama derste bende ona onun bana davrandığı gibi ilgisiz davranıyordum. Çok üzgündüm.Bu arada rüyalarım devam ediyordu.
Söylediğim bütün yalanlara karşın, Sedat e-mail’lerimdeki keyifsizliğimden sıkıntıda olduğumu anladı ve beni birkaç kez endişe içinde aradı. Ona kasvetli havalar yüzünden keyifsiz olduğumu söyledim. Ünal laboratuar eşimle aramdaki soğukluktan çok memnundu. Onun, Emir ‘in bu
cesur kurtarışının beni etkileyeceğini düşünüp endişelendiğini görebiliyordum. Şimdi bunun ters
etki yarattığını görmek içini rahatlatmıştı. Kendine güveni artmıştı. Biyoloji dersinden önce masamın kenarına oturup benimle sohbet ediyor. Emir‘i yok sayıyordu; tıpkı onun bizi yok saydığı gibi.
O tehlikeli buzlu günden sonra kar kalkmıştı neyse ki. Ünal kartopu savaşını iptal etmek zorunda kaldığı için hayal kırıklığına uğramıştı ama yakında kumsal gezisi gerçekleşeceği için memnundu. Ancak yağmur tüm şiddetiyle devam ediyordu. Aradan haftalar geçti. Sude yaklaşan bir başka olayın farkına varmamı sağladı. Mart ayının ilk Salı günü bana telefon etti ve Ünal ‘ı , bahar dansına davet etmek için izin istedi.
“Senin için sakıncası olmadığına emin misin?sen…onu davet etmeyi planlıyor muydun?” diye ısrar etti; bunun beni hiç rahatsız etmeyeceğini söylediğimde.
“Hayır Sude ben gitmiyorum.” Dans etmek benim yeteneklerim dışındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alacakaranlık(GAY)
VampirosAnnemin ölümünün ardından amcamın yanına, ufak bir kasabaya taşındım. Burayı sevmem için bir neden yoktu, en azından öyle olacağını sanıyordum.