11

153 14 0
                                    

   Beden eğitimi dersi berbattı. Basketbol oynamaya başlamıştık. Takımdakiler bana hiç pas vermiyorlardı. Bu iyi bir şeydi , ama çok sık düşüyordum. Bugün her zamankinden kötüydüm; çünkü kafam Emir ile meşguldu. Dikkatimi ayaklarıma vermeye çalıştım ama ne zaman dengeme gerçekten ihtiyacım olsa Emir düşüncelerime giriyordu.

    Spor salonundan çıkınca her zamanki gibi rahatladım. Kamyonetime adete koşarak gittim. Görmek istemediğim bir sürü insan vardı. kazada kamyonetim pek hasar görmemişti. Arka farları değiştirmek ve belki küçük bir yeri boyamak gerekiyordu. Alperen'in ailesi minibüsü hurda fiyatına satmak zorunda kalmıştı. Köşeyi döndüğümde , uzun boylu bir siluetin kamyonetime yaslandığını gördüm; az kalsın kalp
krizi geçiriyordum. Sonra onun Mert olduğunu anladım. Tekrar yürümeye başladım.

“Mert!” diye seslendim.
“Merhaba Berk.”
“Ne var ne yok?” dedim kapıyı açarken. Sesindeki rahatsızlığın farkında olmadığım için söyledikleri beni şaşırttı.
“şey…ben…diyecektim ki….benimle bahar dansına gelir misin? “ sesi titriyordu.
  Bozuntuya vermeden konuşamayacak kadar şaşkındım. Kendimi topladım ve sıcak bir şekilde gülümsemeye çalıştım. “ beni davet ettiğin için teşekkür
ederim ama o gün şehir merkezine gideceğim,” dedim.

“Ya !” dedi. “neyse belki bir dahaki sefere.” ,”tabi,” dedim ve dudağımı ısırdım. Bunu bir söz olarak kabul etmesini istemiyordum.

  Omuzları düşmüş bir halde okula geri döndü. Birinin alçak sesle kıkırdadığını duydum.Emir kamyonetimin önünden geçiyordu, dudakları sımsıkı kenetlenmiş bir halde bana baktı.

   Hemen kamyonetime atlayıp kapıyı çarptım. Kulakları sağır eden motoru çalıştırıp geri geri gitmeye başladım. Emir'in iki araba ötemdeki arabasına binmişti bile. Önüme geçip yolumu kesti. Durdu, kardeşlerin gelmesini bekliyordu. Dördünün arabaya doğru yürüdüğünü görebiliyordum ama
henüz kafeteryanın yakınındaydılar. Gıcır gıcır volvonun arkasına çarpmayı düşündüm. Ama çevrede bir sürü tanık vardı. dikiz aynamdan bakıyordum. Arkamda kuyruk oluşmaya başlamıştı.
Tam arkamda Alperen yeni aldığı ikinci el Sentra’ sının içinden bana el sallıyordu. Onu umursamayacak kadar öfkeliydim. Gözlerimi önümdeki arabaya dikmiş otururken birisinin arabamın camını tıkladığını duydum.

   Dönüp baktım Alperen’ di bu. Şaşkınlıkla dikiz aynamdan da baktım. arabası hala çalışıyordu, kapısı da açıktı. Uzanıp camı açtım. Ama cam sıkışmıştı.

Yarısına kadar açıp pes ettim.
“ üzgünüm Vural ‘ ın arkasında sıkışıp kaldım. “ rahatsız olmuştum, ama bu benim hatam değildi.

“ Biliyorum seni burada yakalamışken bir şey sormak istedim .” Sırıttı.

Olamaz, diye düşündüm.
“ Bahar dansına beni davet edecek misin? “ diye sordu.

“O gün kasaba da olmayacağım Alperen." dedim. Sesim biraz sert çıkmıştı. Ama Ünal ve Mert'in
günlük sabır kotamı doldurmaları onun suçu değildi ki.

“Evet Ünal söyledi,” diye itiraf etti.

“Öyleyse neden…”
Omuz silkti. “onu atlatmaya çalıştığını düşündüm”

Evet, onun suçuydu.
“Üzgünüm Alperen “ dedim rahatsızlığımı gizlemeye çalışarak.

“ O gün gerçekten şehir dışında olacağım “


“Olsun sonra birde balo var”

   Cevap vermeme fırsat kalmadan arabasına yürüdü. Yüzümdeki şaşkınlığı hissedebiliyordum.
Aylin, Rasia, Can ve Sinem ‘in Volvoya binmesini dört gözle bekliyodum. Emir dikiz aynasından bana bakıyordu. Nedense , sanki Alperen'ın az önce söylediklerini duymuş gibi
kahkahalarla gülüyordu. Ayağım gaz pedalına gitti… küçük bir dokunuşu , parlak gümüş boyadan kimseye zararı olmazdı. Gaza bastım. Ama o sırada kardeşleri arabaya bindiği için Emir de gaza basmıştı. Yavaş ve dikkatli bir
şekilde eve doğru yola koyuldum. Yol boyunca kendi kendime söylendim.


    Eve gittiğimde akşam emeği için soya soslu tavuk yapmaya karar verdim. Zahmetli bir yemekti bu, beni oyalayabilirdi. Soğanları ve biberleri kavururken telefon çaldı. Açmaya korkuyordum neredeyse ama arayan amcam ya da babam olabilirdi.

   Sude’ydı bu ; çok sevinçliydi. Ünal okuldan sonra onu bulmuş ve davetinş kabul ettiğini söylemişti. Yemeği karıştırırken onu kısaca tebrik ettim. Telefonu kapatması gerekiyordu, daha
Şevval ve Melike ‘ye haber verecekti.Artık Ünal ile gideceğinden emin olduğu için, benim de dansa gitmemi istediğini söylerken bu kez çok içtendi. Ona da bahane olarak burada olmayacağımı gösterdim.

    Telefonu kapattıktan sonra dikkatimi akşam yemeğine özellikle doğradığım tavuğa vermeye çalıştım. Bir kes daha acil servise gitmek istemiyordum. Ama başım dönüyordu. Emir’in söylediği her sözcüğü analiz etmeye çalışıyordum.

   Arkadaş olmamamızın daha iyi olacağını söylerken ne demek istemişti?     Ne demek istediğini anladığımda,mideme kramp girdi.Kendimi ona ne kadar kaptırdığımı anlamıştı,bana umut vermek istemiyordu...bu yüzden arkadaş bile olamazdık.Çünkü benden
hoşlanmıyordu.

  "Elbette benden hoşlanmıyor,"diye düşündüm öfkeyle;gözlerim yanıyordu. Soğanlara geç bir tepkiydi bu.Ben ilginç biri değildim.Ama o öyleydi .İlginç...Şahane...Gizemli...Kusursuz...ve güzel...ve belki bir minibüsü tek eliyle kaldırabilecek kadar güçlü.

   Tamam...Onu yalnız bırakabilirdim.Onu yalnız bırakacaktım! Burada bir süre kalıp cezamı çekecek ve şansım yaver giderse güneybatıda ya da belki Hawii'de br okuldan burs alacatım.Soslu tavuğu hazırlayıp fırına koyarken güneşli kumsalları ve palmiye ağaçlarını
düşünmeye çalıştım.

   Amcam eve gelip yeşil biber kokusu aldığında yine kaygılı göründü. Onu suçlayamazdım,doğru dürüst Meksika yemeği yenebilecek en yakın yer belki de Güney Kaliforniya'daydı.Ama ne de
olsa o bir polisti ve yemeğin tadına bakacak kadar cesurdu. Beğenmiş gibiydi. Mutfak konusunda bana yavaş yavaş güvenmeye başladığını görmek hoşuma gidiyordu.

"Amca?" dedim yemeği neredeyse bittiğinde.

"Efendim,Berk?"

"Şey,önümüzdeki cumartesi şehir merkezine gideceğim bilmeni istedim...sakınca yok değil mi?" Ondan izin amak istemiyordum, bu bana çok saçma geliyordu, ama birden kendimi çok kaba hissetmiş ve bu yüzden bunu cümlemin sonuna eklemiştim.

"Neden?" Şaşırmıştı, bu küçük kasabada olmayan bir şeyi hayal edemiyordu sanki.

  "Birkaç kitap almak istiyorum...Buradaki kütüphanede çok az kitap var.Belki kıyafette bakarım."Amcam sayesinde arabaya para vemediğim için şimdi eskisinden daha çok param vardı.Sadece benzine biraz para harcıyordum.

"O kamyonet pek tasarruflu değil sanırım," dedi düşüncelerimi okur gibi.


"Biliyorum gerekirse  duracağım."

"Tek başına mı gidiyorsun?" Gizli bir sevgilim olduğundan mı gerçi amcam eşcinsel olduğumu bilmiyordu belki de bir kız olduğunu düşünüyordu."
"Evet."

"Orası büyük bir kent;kaybolabilirsin."

"Amca ,İzmir buraxan beş kat daha büyük.Ayrıca ben harita okuyabiliyorum,endişelenme."

"Seninle gelmemi ister misin?"
Kurnaz davranıp korkumu gizleyemeye çalıştım.

"Gerek yok amca, büyük olasılıkla bütün günüm kitapların arasında geçecek.Çok sıkıcı."

''Ah, tamam.'' Bu fikir hemen vazgeçmesine neden oldu.

''Teşekkür ederim,'' dedim gülümseyerek.

''Partiye yetişecek misin?''
Üfff. Ancak böyle küçük bir kasabada bir polis lise partisinin ne zaman olduğunu bilir.

''Hayır,ben dans etmiyorum,amca.''

    Bunu en iyi o anlamalıydı. Denge konusunda anneme çekmemiştim.

  Ama anladı. "Ah,doğru" dedi sadece.
Ertesi sabah park yerine girdiğimde, kamyonetimi gümüş renkli Volvo'dan uzağa park ettim. Beni tahrik edecek şeylerin yoluna çıkmak ve ona yeni bir araba almak zorunda kalmak istemiyordum. Kamyonetten indim, anahtarım elimden kaydı ve ayağımın dibindeki su birikintisine düştü. Almak için eğildim ama beyaz bir el benden önce anahtarı kaptı.Doğruldum.


   Emir Vural yanı başımda duruyordu, son derece rahat bir tavırla kamyonetime yaslanmıştı.


Alacakaranlık(GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin