halsey, darling
Adımlarımızın birbirine uyumlu olduğunu hatırlıyordum. Beyaz karın üzerinde ayak izlerimiz kalıyor, biz sonsuzluğa uzanırken bizden bir parça bırakıyorduk dünyaya. Romantik düşünceler içinde olmayı bırakmam gerekiyordu belki de. Her anı anlam dolu yaşama arzusundan kurtulmalıydım. Bazen o an yaşanır ve biterdi, bir anlamı olmak zorunda değildi. Bir kar tanesinin düşüşündez yağmurun cama vuruşunda ya da bir yaprağın ağacı terk edişinde mânâ aramak doğru değildi. Hayatı olduğu gibi yaşamak gerekiyordu. Jeon Jungkook elleri ceketinin cebinde yürüyordu yanımda. Benim kahverengi uzun kabanım, siyah berem ve kahverenginin tonlarından oluşan ekose desenli bir atkım vardı ama o benim aksime daha sıcak duruyordu.
Yürüyor olduğumuz yolun sonu gelmiyor gibi duruyordu. Kar taneleri sokak lambasının ışığının altında dans ediyor, usulca iniyordu yere. Sabahki fırtına hali dinmişti, şehre bir huzur çökmüştü. Jungkook arada derin nefesler alıyor, duraksıyor, bir şey söylemek için dudaklarını aralıyordu. Sıcak nefesi bir buhar halinde havaya karışıyor, dudaklarını yeniden sıkı bir şekilde kapatıyordu. O ana kadar Jungkook'un dudakları hiç ilgimi çekmemişti. O konuşurken gözlerine odaklanıyordum ama nasıl oluyordu da bir kez olsun dudaklarına bakma gereği duymamıştım. Onu tanıdığım zaman dilimi boyunca bunu yapmaktan geç kaldığım için kendime kızacaktım.
Dudakları soğuğun etkisiyle gergin, pembeydi. Kar taneleri arada duraksıyor, bir nokta gibi konuyor ve eriyordu. Dili arada pembelerin üzerinde geziniyor, onları ışıltıya kavuşturuyordu. Gözlerim yeni odağını kaybetmek istemiyordu. Alt dudağı hafif daha dolgun, daha çıkıktı. Kenarında çatlak vardı. Soğuk ve kuru havanın onun güzelliğine örttüğü bir lekeydi. Dili bir kez daha dudakları üzerinde gezindi. Jeon Jungkook o an gözüme kar küresi içine hapsedilmiş bir oyuncak bebek izlenimi verdi. Saçları, deri ceketi kar içindeyi. Beyaz tutamlar onu terk etmemek için sıkı sıkı tutunmuştu saçlarına.
Gecenin sessizliği üzerimize çökerken kaldırımda yürüyorduk. Adımlarımız birbirine uyuyor, zıt kıyafetlerimiz bütün oluyor ve ben onu öpmek istiyordum. Ben Kim Taehyung, ilk kez bir erkeği öpmek ve onu kollarıma hapsetmek istiyordum. Yapabilir miydim? Hayır. Onu öpemezdim çünkü Jeon Jungkook, bir oyuncak bebekti kar küresinin içindeki ve ben sadece izleyebilirdim onun karlar altındaki güzelliğini.
O ana kadar öyle sanıyordum. Jeon Jungkok'u öpme isteğinin nereden geldiğini seneler geçse bile anlamam çok zor olmuştu. Dudaklarının güzelliği miydi yoksa dokunulmaz olana duyulan insani bir arzu muydu? Kar küresinin içine hapsedilmişliğinden kurtarmak istemem miydi? Bilmiyordum. Hâlâ net cevap verebildiğim bir konu olmadığı gerçekti. Kaldırımın sonunda durmuş, sokak lambasının altında dikiliyorduk. Jungkook bakışlarını gözlerime çıkarmış, derin bir düşüncenin içindeydi. Ben ne düşünüyordum o an? Dudaklarının güzelliği hakkındaydı, sanırım. Beni böylesine mest etmesi konusunda ne yapacahımı bilemez olmamı da düşünüyor olabilirdim. Bazı anlar insanın zihninden kalıcı olarak silinebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
he's in love' taekook
Fanfictionkim taehyung caz barına her akşam uğramaya başlayan jeon jungkook'a bir gecede aşık olmadı.