sahadaki yabancı

146 15 40
                                    

nisan, 2006

henüz ortaokula başlamamışken keşfedilmişti sehun, beden eğitimi dersinde arkadaşlarıyla yaptığı sıradan basketbol maçında. ve o gün değişmişti tüm hayatı.
nereden bilebilirdi, yaşadığı küçük mahalleden taşındıkları seul'de hayatının aşkıyla karşılaşabileceğini. ve nereden bilebilirdi henüz on ikisinde kalp kırıklığı ile tanışacağını.

bilemedi.
bilemezdi de.

taşındıkları lüks semt de tıpkı eski mahallelerinde olduğu gibi müstakil evlerden oluşuyordu, fakat burada koşuşturan çocuklar yoktu. birbirine yemek gönderen aileler de. hatta akşam oturmalarına çağıran komşular da yoktu. herkesin bahçesi özel güvenlikli kilitlerle korunuyordu, hiç kimsenin bahçesinin neye benzediğini görememişti sehun. oysa çok severdi rengarenk çiçekleri olan sunghwan amcanın bahçesinde vakit geçirmeyi, hwanhee teyzenin bahçesindeki hamaktan gökyüzünü izlemeyi.

odasındaki pencerenin pervazına dirseğini yaslayıp derin bir of çekti sehun. henüz taşınmalarının üzerinden bir gün geçmişti ama çoktan özlemişti eski mahallesini, arkadaşlarını.
buranın gökyüzü bile bir başka geliyordu ona.

"yıldızlar bile görünmüyor buradan" diye mırıldanarak içeri girmek üzere hareketlendiği esnada duydu o sesi. biri keman çalıyordu. hangi evden geldiğini anlamaya çalışırcasına etrafını dikkatle incelerken hemen çaprazlarında kalan en yüksek korumalı duvarlara sahip evi fark etti ve o evde kendi odasının hizasındaki pencereye yansıyan gölgeyi.

nefesini tutup gölgeyi izlerken çaldığı melodiyi dinledi saatlerce. büyülenmiş gibiydi. gerçekten çok etkilenmişti.

gölgenin sahibi omzundaki kemanı indirerek başını eğdiğinde dahi vermedi nefesini sehun, sanki tuttuğu nefesi bırakırsa tüm büyü bozulacak gibiydi.


haftalarca aynı saatte aynı şekilde dinledi çocuğu. tüm gün basketbol sahasında yaptığı eğitimler hiç yorucu değilmiş gibi, uykusuzluktan yanan gözlerine inat gölgeyi ve onun sahibini izledi.

adını sanını bilmediği bu çocuğu izlerken kalbine yerleşen tohumların filizleri ise okulların açıldığı ilk gün, gün yüzüne çıktı.
yeni okulunun ilk gününde, sınıfındaki arkadaşlarıyla tanışıp öğretmenleriyle konuştuktan sonra duymuştu öğle arasında gerçekleşecek olan konferansı. ve tıpkı diğer öğrenciler gibi öfleye püfleye inmişti konferans salonuna.

nefret ederdi saatler süren anlamsız konuşmaları dinlemekten.

ortalarda kimsenin dikkatini çekmeyeceğine emin olduğu bir yere oturduktan sonra iyice eğilerek görünmez olmayı dilediği zaman boyunca okul müdürü konuşmuş ve ardından birini anons etmişti,
"geçtiğimiz yıl ortaokuldan mezun olan, ve lisemizde başarılarını devam ettiren, ülkemizin mozart'ı, kim junmyeon..."

merak etti bahsedilen kişiyi sehun. nasıl merak etmezdi ki? etrafındaki herkes şimdiden fısıldaşmaya başlamıştı bile. onun ne kadar yakışıklı, yetenekli olduğu, hiç gülmediği, kimseyle konuşmadığı fakat onun hallerinin itici olmaktan daha çok dikkat çektiği vesaire vesaire...

"kim bu junmyeon" derken sahnede oluşan karartı ile gözlerini kıstı. önce bir beden belirdi ardından omzuyla boynu arasına sıkıştırdığı keman. içi titredi sehun'un.

"bu o olabilir mi"








nisan, 2023

"evet, oh sehun! orta sahadan gönderdiği topla üç sayılık bir atış gerçekleştirerek maçın kaderini değiştiriyor! oh sehun! henüz 12 yaşında keşfedildi bildiğiniz üzere ve şimdi 29 yaşında olmasına rağmen hâlâ kendisine rakip biri yok! dünyadaki en büyük basketbol takımlarından gelen teklifleri dahi inatla reddedip ülkemizde kalmaya devam ederek, sadakatini kanıtlıyor. oh sehun! tüm ülkenin sevgilisi, sahaların yakışıklı prensi. final maçında, 50 sayılık atışla oyunun kralı olmayı da başarıyor!"

sahadaki "o" yabancı | hunho/seho Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin