1 Mart 1517
"Hadi Rose. Acele et!"
"Micky, sakin ol! Sadece sıradan bir balo." Bu tür şeyleri her zaman çok önemli bulmuştur. Aslında haksız da sayılmaz. Hayatımıza renk veren balolar olmasa Floransa tam bir hiç olurdu sanırım.
"Bu baloda herkes tarafından övülen o genç ressam, mmm adı neydi? Hah! Francesco Melzi de burada olacakmış. Anlatıldığı kadar yakışıklı mı acaba?" diye durdurak bilmeyen konuşması baloya kadar devam etti.
"Ne ressammış be? Sanki hayatımızı kurtarıyor. Eminim burnu havada, kendini beğenmiş ahmağın tekidir. Francesco Melzi'ymiş! Adı bile soylu gözüküyor. O göt herifle karşılaşırsam bunları yüzüne de diyeceğim tamam mı Micky? Bu adamı övmeyi kes artık!" Gerçekten sabrım taşmıştı. Bir insan tanımadığı birini nasıl bu kadar çok övebilirdi?
"Affedersiniz. Konuşmanıza kulak misafiri oldum ve bende burnu havada ressam hakkında birşey diyebilir miyim?" bunu diyen yüze daha bakamadan eminim kızarmaya başlamıştım. Dediklerimi düşündükçe daha da kızarırken en sonunda;
"Elbette efendim ve kabalığımı maruz görün." deyip adamın yüzüne bakabildim. Yakışıklıydı. Keskin yüz hatları ve duruşu gerçek bir erkek gibiydi. Kıyafetleri de abartılı değil, son derece seviyeliydi. Tahminimce 24-25 yaşlarındaydı.
"Kabalık değildi bence. Kesinlikle haklısınız. Bu kadar övülmeye laik olduğunu bende düşünmüyorum. Ailesinin çabası ile başarılı diye anılan ama daha kalem tutmayı bile bilmeyen bir ahmak olmalı."
"Bence de. Bu genç yaşında bu kadar üne sahip olmasının başka nasıl imkanı olabilir, anlayamıyorum."
"Son derece haklısınız. Ben de bir ressam olmama rağmen daha en iyi eserim bile en kötü eseri kadar övülmedi." Ah! Şimdi anlıyorum. Çekememezliğinden hak vermişti bana.
"Bana biraz kıskanıyorsunuz gibi geldi bayım. Bu arada adınızı hala söylemediniz."
"Ah! Kabalığımı maruz görün. Adım Leonardo. Sizin adınız neydi güzel hanfendi?"
"Adımı hakkedecek ve kendinizi kanıtlayacak bir eser yaptığınızda bahşetmeme ne dersiniz?"
"Bu teklife nasıl hayır diyebilirim ki?" deyip gülümseyince gamzeleri ortaya çıktı. Keskin yüz hatlarına gamzesi yumuşaklık ve yakınlık katmıştı sanki.
"Hey! Ne yapıyorsun?" birden kolumdan tutup beni peşinden sürüklemeye başlamıştı.
"Beni takip et karşı koyacağına. Çünkü bunu sen istedin." Sadece yeteneğini kanıtlamasını istemiştim. Hazırlık yapmadan nasıl birden başlayacaktı ki?
Beni balonun seslerinin duyulmadığı, ay ışığının aydınlattığı bir yere getirmişti.
"Sen burada kal! Hemen geleceğim."
10 dakika sonra elinde boş bir tuval, fırçalar ve birkaç renk boya ile gelmişti.
"Göster bakalım yeteneğini!" deyip yanına geçtim.
"Yeteneğimi göstermemi istemiştin, bir model olmadan yapamam. Modelim olur musunuz gizemli bayan?"
"Tabiki de. Lakin fazla vaktim yok hızlı olsanız iyi olur. Arkadaşım beni merak edebilir." Umarım. Micky'nin beni unuttuğunu tahmin edebilsem de yeni tanıdığım biriyle baş başa kalmak da istemiyordum.
———-
20 Nisan 2015
"Arche! Dosyalar nerede?" Kaç kere söyleyecektim ben gelmeden istediklerimin masada hazır durmasını!
"Özür dilerim efendim." Koşarak elinde 3 dosyayla geri döndü. Masaya koyduktan bir müddet sonra bekleyip çıktı. Dosyalardan birini açıp evli çiftimizin istediği ev modelinde düzenlemeler yapmaya başladım. Mimari olarak bir felaket bile hoşlarına gidecek şekilde herşeye gülümseyen çifti anımsayınca yüzümü buruşturdum. Bir şey istiyorlarsa en iyisini istemeliydiler.
Projemin bitmesine çok az kalmıştı ama son olarak asistanım Arche de şirketten çıkmıştı. 20 dakikalık bir kısım kalmıştı. Yarın proje hakkında son detayları da kısa sürede bitirebilirdim. Esneyerek koltuğu arkaya doğru ittikten sonra kahve almak için masadan kalktım. Yeniden masama geçmeden pencereden dışarıya bir süre baktım. Evine gitmek için hızlı adımlarla ilerleyen insanlar, sokak köşelerinde açık saçık giyinmiş, erkekleri ayartmaya çalışan hayat kadınları ve tabi son olarak alkolün etkisiyle bağıra çağıra şarkı söyleyen birkaç sarhoş... Daha fazla oyalanmadan masama geçtim.
İşimi umduğumdan hızlı bitirmiştim. Montumu giyindikten sonra ışıkları söndürüp şirketten çıktım. Hızla eve doğru yürümeye ve bu saatte sarhoş bir halde sokağın kenarına sızmış insanların laf atışlarını umursamamaya gayret ederek ilerliyordum. Ve şansıma atıştıran yağmur hızlanmıştı. Daha fazla ıslanamazdım. Bir kafenin önünde durup yağmurun dinmesini beklemeye karar verdim.
"Affedersiniz!" Bana çarpan hatta bu topuklularla dengemin kolayca bozulup yere düşmemi sağlayan hayvanımsıya sinirle baktım.
"Bunu affedemeyeceğim!"
"Nezaketten de anlamıyorsun ha!"
"Yağmur yağarken yere düştüysem, kıyafetlerim bu havada sayenizde ıslandıysa evet nezaketten anlamıyorum."
"Of, kapa çeneni be kadın!" deyip tam elini kaldırıyordu ki bir adam çıkageldi.
"O elini ben kırmadan alıp gitsen iyi edersin." Bana çarpan adamın gözlerinden korkusu resmen okunuyordu. Koşarak ortadan kayboldu. Adama teşekkür etme şansım olmadan gitmişti bile. Şokun etkisinden kurtulduğumda yağmur dinmişti.
————
2 Mart 1517
Gece yarısını geçiyordu. En sonunda "Bitti" sözünü duyabildim. Koşarak bakmaya gittim. Şey, gerçekten nutkum tutulmuştu.
"Bu be-ben miyim?" İstemsizce kekelemiştim.
Yeni bir başlangıç oluyor bu benim için. O yüzden yorumlarınızı ve votelerinizi esirgemezseniz çok memnun olurum. Şimdiden çok teşekkür ederim okuyup destek verecek herkese.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Yolculuk
Science FictionHep aynı kişiler. Sadece sahne, dekor ve metinler farklı. Hep aynı gizemli kahramanım. Sanki zamanda yolculuk ediyormuşum gibi.