İyi okumalar dilerim canlar, yazım yanlışları varsa özür dilerim. 🖤
×××
''Hyung, söz veriyorum dedim ya... Neden inanmıyorsun bana? Cuma günü tüm işlerimi bitireceğim, böylece haftasonu tamamen boş olacağım.''
''Söz veriyorsan geri dönüşü olmaz, biliyorsun Taehyung.'' dedi Hoseok hyung takılır bir edayla. ''Çünkü sen tüm sözlerini tutuyorsun.''
''Evet, veriyorum çünkü bu seferkini de tutacağım.'' derken dalgın bir edayla gözlerimi etrafta dolaştırıyordum. ''Vize haftasına çok olsa bile, gelmeden sık sık buluşmalıyız. Dert yanacağımız çok şey var gibi hissediyorum.''
Telefonunun diğer tarafından keyifli bir gülüş duyulurken belli belirsiz gülümsemeye başlamıştım. Hoseok hyung ile uzunca bir süre arkadaştık ve gerek olmasa bile ona hyung demeyi seviyordum. Kafa dengi, komik, bazen de alaycı olabilen ve aynı zamanda güvenilir biriydi. Sanırım hayatımdaki en büyük hatalarından biri onun Jimin ile yakınlaşmasına göz yummaktı çünkü ikisini tanıştırdığımdan beri çok iyi kaynaşmışlardı ve artık onları ayırmak imkansız gibi bir şeydi. O yüzden bu konu hakkında bir şey yapamazdım, zaten yetişkin insanlar olarak ilişkilerine karışma hakkına da sahip değildim.
''Hislerinde yanılmıyorsun dostum. Özellikle senin anlatacak çok şeyin var, mesela o çocuk...''
Hoseok hyung konuşmaya başladığında üst kata çıkmıştım. Sabahın bir körü, uykumdan yeni yeni ayılmaya başlarken koridorda ilerlediğimde ilk gördüğüm yüz Jeongguk'unki olmuştu. O an asıl ilgimi çeken şey ise yine revirden çıkıyor oluşuydu. Kaşlarım çatılırken tüm görmezden gelme isteğim kaçmıştı ve adımlarımı yavaşlatmıştım.
''Sana bahsettiğime de pişman ediyorsun hyung.'' diye mırıldandım hızlı bir şekilde. ''Şimdi kapatmam lazım, o çok merak ettiğin çocuk yine beni sinir edecek bir şeyler yapmış gibi görünüyor.''
''Bak sen şu işe.'' diyerek gülerken yüzüne kapatmamak için zor duruyordum. ''Senin çocuk da cidden pek hızlıymış, sabahın bir köründe bile radarına girmeyi başarıyor.''
Benim çocuk falan olmadığını söyleyerek çıkışmak istesem de bu zahmete girmemiş ve sonunda telefonu kapatabilmiştim. Bu süre içerisinde göz göze gelmemizin de yardımıyla hemen yanına ulaştığımda revire olan bakışlarım neyi merak ettiğimi açıkça gösteriyordu.
Suçlayıcı ve biraz da hayal kırıklığı dolu bir ifade takınmadan önce ön yargılı davranmama kararı almıştım. ''Gününüz artık revirlerde aymayacak ya, değil mi Bay Jeon?'' diye sorarken yüzünü inceleyerek bir sorun olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Normal görünse bile elbet oradan çıkmasının bir sebebi vardı.
''Size de günaydın, hocam.'' diye karşılık vermişti gereksiz bir neşeyle. ''Sabah sabah böyle karşılaşmamız ne kadar güzel... Nasılsınız bugün?''
''Bir şeyiniz yok yine, değil mi?'' diye sordum ciddi bir şekilde. Hafif sabah sersemliğinin de etkisiyle mesafemi korurken tüm öğretmen tavrımla bedenini inceliyordum.
Üsteleyeceğimi ve kaçmayı denemenin hata olacağını çoktan anlamış olmalıydı, ama sanki bunu yapmaya devam edecekmiş gibi bir ifade yüzüne yerleşmişti.
''Ah, ne olacak ki Bay Kim? Sabah sabah böyle şeylerle ikimizin de başını ağrıtmaya gerek olmadığını düşünüyorum.'' derken yapmacık bir tavırla omuzlarını silkiyordu. ''Ben doğrusu durma zahmetine girerek beni merak etmenize bile şaşırdım, benden kaçma alışkanlığınıza devam edeceğinizi sanıyordum.''
Kaçma işini yarıda kestiğimi biliyordu fakat bu konuyu onunla tartışmayacaktım. Gözlüğümün kenarından tutarak düzeltirken biraz alındığımı göstermek amacıyla kaşlarımı çatmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shameless
Fanfic''Arsız, ha? Arsız olduğumu mu düşünüyorsunuz hocam?'' ''Bunun için başka bir ifade var mı? Öyleyse eğer beni aydınlatmanı çok isterim, ama...'' parmaklarıma dokunan eline karşılık vererek üstünkörü kavramış, dudaklarıma küstah bir gülümseme yerleş...