Aradan birkaç ay geçtikten sonra Ejder abisinin ölümüyle ilgili yeterince düşünme fırsatı bulmuştu ve tüm suçu ve görevi üstlenerek tanrıları yok etme kararı almıştı. Ama şu anki gücüyle bunu yapamayacağı için bütün vaktini kendine eziyet etmeye ve antrenman yapmaya ayıracaktı. Tanrıları yok ettikten sonra da kendi canına kıyarak her şeyi sona erdirecekti.
Tabii bu süreçte düşünmesi gereken bir şey daha vardı. O da kendini nasıl öldüreceğiydi. Çünkü şu birkaç aylık süreçte kesin olarak emin olduğu bir şey vardı.
Ölemiyordu.
Birkaç intihar girişiminden sonra buna kanaat getirmişti. Şu anda bile bir uçurumun ucunda duruyordu.
(Ejder)-171. deneme.
Dedi ve kendini 97 metreden aşağı bıraktı.
***
Aradan tamı tamına 2 koca yıl geçtikten sonra bile değişen bir şey olmamıştı. Ejder bu sefer daha yüksek bir uçurumun ucunda duruyordu. 180 metrelik bir uçurumdaydı ve sakince ayağını boşluğa atarak kendini gökyüzünün kollarına bıraktı.
Birkaç saniye sonra ise sipsivri bir dikite çakılarak karın bölgesinden ikiye ayrılıp iki farklı noktaya savruldu. Birkaç saniye daha o şekilde geçtikten sonra ise...
(Ejder)-Bu da bir işe yaramadı. Deneme 1341 başarısız.
Ejder'in ikiye ayrılan bedeni birleşirken Ejder bu sözleri mırıldanmıştı. Vücudu tamamen iyileşmiş olmasına rağmen sırtında bir yara izi oluşmuştu. Ejder ölemiyor olsa da bazı yaralarının izi kalıyordu. Bunun sebebi de iyileşme yeteneği çok iyi olmasına rağmen Ejder'in yaptığı bazı şeylerin gerçekten fazla absürt olması.
Mesela az önce bir dikite çakılmıştı. Hem de neredeyse 250 kilometre hızla. Bu durum onun için oldukça can sıkıcıydı. İlk başlarda ölemediği için çok sinirleniyor olsa da zamanla alışmıştı ve tepki vermeyi bırakmıştı. İşin kötü olduğunu düşündüğü tarafı ise acı hissetmiyor oluşuydu.
Ejder hiçbir şekilde acı hissetmiyordu. Ölemiyor olsa da acı çekerek kendisine işkence etmek istiyordu ama acı hissetmediği için hiçbir anlamı kalmıyordu. Kendisine işkence etmeye çalıştığında sadece yaptığıyla kalıyordu.
Vücudu birleştikten sonra uçarak uçurumun ucuna geri çıktı ve bıraktığı kıyafetlerini giydi. Kıyafetleriyle yukarıdan atlarsa kıyafetleri zarar görürdü ve sonra da Rose'nin laflarıyla uğraşmak zorunda kalırdı.
Kesinlikle ama kesinlikle Rose'nin konuşmalarını dinleyerek kafasını ağrıtmak istemiyordu. Rose o kadar fazla konuşuyordu ki Ejder çoğu zaman kulaklarını söküp atmak istiyordu. Kendi iyiliği için olsa bile iyilik görmek gibi bir niyeti olmadığı için yoruluyordu.
Kıyafetlerini giydikten sonra hızla uçarak Rose'yle kaldıkları eve gitti ve kendisini yatağa bıraktı.
Ejder geçirdikleri bu iki yıllık süreçte abisinin ölümünü çokça düşünme fırsatı bulmuştu ve gerçekten çok yorulmuştu. Ama kendisini salmakta istemiyordu. Nasıl yapardı bilmiyordu ama bir yolunu bulup güçlenecek ve abisini elinden alan tanrıları yok edecekti.
Tabii 2 yıllık bu süreçte tek yaşanan şey bu değildi. Günleri öylece bomboş geçip gitmemişti. Rose'nin anne ve babası ölümcül bir hastalığa yakalanıp hayatlarını kaybetmişlerdi ve Rose uzun bir depresyon sürecine girmişti.
Bu süre zarfında Ejder sürekli onun yanında olmuştu. Gerçekten içinden gelmiş miydi yoksa Rose kendisine destek olduğu için kendini ona destek olmak zorunda mı hissetmişti bilinmez ama sonuç olarak elinden geleni yapmıştı. Onu çok iyi anlıyordu. Aklından geçen her bir düşünceyi bile biliyordu.