Camları filmli, annemin arabasına benzeyen siyah aracın en arka koltuğunda; Koza'nın yanında oturmuş olanı biteni kafamda oturmaya çalışıyordum. Terazinin bir kefesi o kadar ağırdı ki taşıyamamaktan korkuyordum.
Resmen kaçırılmıştık.
Gözlerim yola değdi istemsizce. Aklıma gelen şeyle tüm dikkatimi yola verdim. Kaçmayı başarabilirsek yolları bilmemiz işimize yarar. Kolumu cama, yüzümü de elime yaslayarak akıp giden yolu izlemeye başladım. Her bir ayrıntı zihnimde yer edinmeliydi kendine. Bir süre sonra, yaklaşık 15 dakika sonra olmalı, yollar tenhalaşmaya başladı. Tek tük seçilen gri boyalı yıkık dökük evlerin arasından geçmeye başlamıştık. İçimden saymaya başladım. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8...
1565, 1566, 1567, 1568, 1569.
26. dakikadan sonra sonunda durduğumuzda arabanın hemen dibinde durduğu büyük harabe eve baktım. 3 katlı, genişçe, kırık bir şaşalığı olan bina terk edilmiş görünüyordu. Arabanın kapısı açıldığında bizden önce gelen aracın önündeki adamlar tek tek gelip kardeşlerimi kollarından tutarak indirdi. Sıra bana geldiğinde temastan rahatsız olmama rağmen ses çıkartamayacak olmama lanet ettim. Koza'nın da çıkmasıyla içeriyi tamamen boşaltmış olduk.
Her şeyi bilen kadın gelip önümüzde durduğunda ona bakmak yerine arkasındaki eve baktım. Kaçılabilecek ideal bir sürü aralığı vardı. Yakınlarda ağaçların sıklaştığı bir bölge ve iri kayaların olduğu araziler vardı. Gizli konaklama için gayet ideal ve geniş bir alandaydık. Özenle seçildiği belliydi.
Adım kadar eminim ki yeraltındaki saklanılacak yerler yüzeydekinden daha fazladır. Ve muhtemelen yeraltındaki her oda bir şekilde birbirine bağlıdır.
Kadın bize bakmayı bitirmiş olmalı ki içeri girmek için harekete geçti ve adamlara öncülük etti. Tahmin ettiğim gibi bizi yüzeyde tutmak yerine alt kata indirdi. Merdivenler bir hole açılmıştı. Sola dönerek çalışma odasına benzeyen odaya girdi. Yaklaşık iki odanın birleşimi kadar büyüktü. Genişliği neredeyse bir metre olan tavana beraber kitaplıklarla çevriliydi oda. Kitalıklar kapının iki yanından başlayarak camları açık bırakacak şekilde dört duvarı da turluyordu. Kadın bir adama işaret vererek bir kitaplığı kenara çektirdikten sonra yere eğildi ve sahte olduğunu yeni fark ettiğim parke görünümlü döşemeyi kaldırıp gerçek parke zemini ortaya çıkardı.
Ardından birkaç parkeyi özenle yerinden söktü ve bir başka katmanı gözler önüne serdi. Ne kadar planlı bir kaçırma olduğunu fark ettim. Gizlilik önemliydi anlaşılan. Ahşap zeminin oyuk bölümüne elini koyarak yukarı çekti ve kapıyı açmış oldu. Ardından önce iki adamını sonra da sırayla bizi aşağıya indirdi ve yukardaki adamlardan birine de kapıyı kapamasını ve parmak izlerini yok etmesini söyledi.
Düşündüğüm gibi buraya girmenin başka yolları da var sanırsam. Yoksa bu kadın neden kendi çıkışını kapatsın ki?
Birkaç odanın önünden geçerken leş gibi bir kokunun geldiği kapının aralık olduğunu fark ettim. Maskeli ve eldivenli iki kişi bir adamın vücudunu kaldırmaya çalışıyordu. Bu koku cidden bir leşe aitti. Boğazım kurudu ve sertçe yutkundum.
Sonum böyle mi olacaktı? Bunu beklemiyordum.
Önüme dönerek etrafa uzunca bir bakış attım. Koridorun iki yanında da muhtemelen ikişer metre aralıklarla kapılar uzanıyordu. Rutubet kokusu hafif hafif ciğerlerime dokunurken onu maskeleyen garip, biraz da rahatsız edici kokuyu daha net hissediyordum. Babamın deney odasının kokusuna benziyordu. Kadın bir kapının önünde durduğunda bizde ilerlemeyi kesmiştik. Sürekli kadın diyorum ama adı Merva, yok Mevra'ydı. Yani babamın dediğine göre öyleydi. Mevra adamlardan birkaçına eliyle işaret vererek önünde durduğu kapının karşısındaki kapılara yöneltti. Hepimiz ayrı ayrı odalara girmeye zorlanırken tedirginlikle Asel'e baktım. O da ne yapacağını bilmez halde bana bakıyordu.
Şimdi ayvayı yemiştik işte.
ᘛ⁐̤ᕐᐷ 𖫬𖫰ˀ⁐̤ᘗ
524 kelime
Siz şimdi naneyi yemediniz mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kobay Faresi
RandomSıramın gelmesini bekliyordum. Bu defa ne tür sıvıların derime enjekte edileceği, ne tür reaksiyonlar atlatacağım bilinmezdi. Garip bir ürperti ve korku amansızca sardı vücudumu. Buna yüzlerce kez maruz kalsam da korkumu yenememiştim. O oda beni her...