'sen'sizlik

87 10 6
                                    

8.10 VAPURU

Sesinde ne var biliyor musun
Bir bahçenin ortası var
Mavi ipek kış çiçeği
Sigara içmek için
Üst kata çıkıyorsun

Sesinde ne var biliyor musun
Uykusuz Türkçe var
İşinden memnun değilsin
Bu kenti sevmiyorsun
Bir adam gazetesini katlar

Sesinde ne var biliyor musun
Eski öpüşler var
Banyonun buzlu camı
Birkaç gün görünmedin
Okul şarkıları var

Sesinde ne var biliyor musun
Ev dağınıklığı var
İki de bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun

Sesinde ne var biliyor musun
Söylemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar

-

yaşadıklarım tragedya türü bir tiyatro sanki. ben kendime gülüyorum ardından martılar ağlıyor hemen ardından ben de onlara eşlik ediyorum. hayat bir karahindibadır. ben bunu bilir, bunu konuşurum. güzel anılar birikir ve fevkalade bir görüntü oluştururlar. fakat çok geçmeden düşüncesiz, vasıfsızın biri gelir ve onu sen onun için yıllarını vermemişcesine bozar. elinde ne mi kalır? koskoca heybetli çiçeğin dandirik sapı. işte sen de benden gittiğinde ben de o sap gibi kaldım jeongin.

artık seul'ün sokakları espirisiz, öpüşsüz. sen olsan bırakır mıydın bu sokakları böyle? ruhunun gıdası olan sanatını döker sonra bir de imza busesi konudururdun yanına. peki şimdi ne oldu da yapamıyorsun? cevap ver demiyeceğim çünkü veremeyeceğinin o kesinliği ödümü koparıyor. yad eller seni benden aldı jeongin'im.

denize bir bakıyorum da. şimdi orası soğuktur. sen çıt kırıldımlardansın pek dayanamazsın oraya. gelsene o zaman kollarıma. seni annesinin kucağına yeni verilmiş bir yavrucak gibi koklayıp sarmalamazsam ben neyim.

demek istediğim şu, sesindeki o söylenmemiş kelamları niye söylemedin bana? yoksa onları bana unutturmak için mi buse kondurup dururdun böyle? o zaman bunda başarılı olduğunu söylemem gerek. sana göre bu başarılı olduğun tek şey bile olabilirdi aslında.

işini sevmezdin sen, o kadar sevmezdin ki evimizde yer etmeyi sevmediğin bütün sigaralarını orada yakardın. hatta bir gün içinde patronun seni sigarayla görünce keyfi yerine geldi, seni bir ağız dolusu azarladı. sen de hemen muhalefet oldun ona, dayanamazsın çünkü için çok dolu. sonrasında adam seni resmen kovdu. işte o zaman anladın gıdanda muhasebeci olmak yerine şair olmak olduğunu.

yazdığın şiirlerin her biri yaşanmışlık ve bir demet papatya kokardı. bazen bizim bir kaçamağımız bazen ise alaycı bir kedinin hikayesi yer alırdı. şair olmanın pek de para getirdiği söylenemez ama saadet getirdiği kesin. işte bu yüzden sevgilim her şiirin bir şenlik benim için.

şuan yapabildiğim tek şey, hırsızın teki olan denize bakarken ilk busemizi kondurduğumuz bankta oturmak. bank eski, yıpranmış, anı dinlemekten yorulmuş. bank bezgin, yaşanmışlıkları üzerinde yük olarak taşımaktan gına gelmiş. banka özürlerimi ileterekten tahtasınını okşuyorum. elim nemleniyor, yağmurun etkisi hala üstünde olsa gerek, ya da birisi ben gelmeden önce bu bankta ağlamıştır.

ben de ağlamak, yakarmak ve bağırmak istiyorum. ama gönlüm bankın bile üzülmesine el vermiyor. sen vermezdin çünkü.

güneşe bir bakıyorum, senin gülüşünün bir serabını görür gibi oluyorum. bir çocuğun saflığında gülerdin sen. o çocuk şuan annesinin değil denizin çocuğu.

ne olurdu şu tanrının cezası olan vapura binmesen. ölür müydün? hayır.

işte bu yüzden jeongin, seni son bir kez görebilsem şunu demek isterdim;

"8.10 vapurunda binme." ama biliyorum, sen sorgularsın ve ben diyemem.

🎉 8.10 vapurunu beklerken sensizlikten ağlayan martılar . jeonglix ✓ hikayesini okumayı bitirdin 🎉
8.10 vapurunu beklerken sensizlikten ağlayan martılar . jeonglix ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin