merhaba arkadaslar
geri döndüm birazcık.iyi okumalar.
" Şehvetli duyguların esiri altında olmakla alakalı, gördüğün tablo. Kırmızın koyu tonları çarşafın kırışıklığında, bir elin de siluetiyle birleşiyor aynı zaman da ruhun bir silüetine vurgu yapılıyor."
Namjoon, birkaç adım atıp göğsünü onun sırtına yasladığında tabloya bakmaya devam etmiş ve aynı zamanda kulağına doğru konuşmuştu.
"Şehvetli duygular, bir ruhu gercekten esir edebilir mi?" Jeongguk gülümsedi ve yanıtlamaya girişti, "Benim gibi bir barista için fazla zor sorular, bu tür sorulara beylik yanıtlar vermek istemiyorum ama fikrimi soracak olursan, elbette ki bir ruh esir olabilir. Ama öncelikle beden bunu tatmalıdır. Bedenin hissettiği o fiziksel haz, ruhu doyurduğu sürece buna bağımlı hâle gelebilir. Tablo hakkındaki yorum ise benim değil, ilk görüşte bunu anlayacak kadar geniş bir kültüre sahip değilim."
"Kendini küçük görmemelisin, yorum katman bile kendinden bir şeyler verdiğinin göstergesidir. Ben bu tabloda aslında ne görüyorum biliyor musun?"
Jeongguk merakla başını sola çevirdi. Onun sıcak nefesiyle karşılaşmak onu dumura uğratmış ve hemen başını çevirmişti.
"Ruh, silik çizilmiş veya silüet. Bu da hazlardan kaçışı imgeliyor. Ne kadar haz alırsa alsın, ruhunu körelttiği ve ruhunun silik bir gölgeye dönüştüğünü gösteriyor. Sence bu mümkün olabilir mi?"Jeongguk başını evet anlamında salladı.
"Evet, olabilir. Ama bu biraz fazla yorum katılmış oldu sanki, kendinden çok şey katmışsın gibi geldi."Namjoon hafif sesli bir şekilde güldü,
" Hayır, bu seni rahatsız mı etti?" Jeongguk, Namjoon'a döndü. Gözleri tamamen gözlerindeydi artık, bilirsiniz bir insanın gözlerinin icine dikkatle baktığınızda ruhunu görebilirsiniz."Beni neyin rahatsız ettiğini düşünüyorsun?" Namjoon gözlerini etrafta gezdirdi ve konuştu. "Şehvetin esiri olmanın ruhu körelttiğini söylemem, yani benim bunu yaşadığımı düşünüyor olmandan bahsediyorum. Buna mı yordun?"
Jeongguk başını hayır anlamında salladı gözlerini ondan ayırmadan. O tanıştığından beri ona olan o hayran bakışı yüzünden bir saniye olsun bile silinmiyordu. "Rahatsız etmedi, ruhunun köreldiğini düşünmüyorum. Ruhunu hazlarla köreltecek kadar hayatı tiye aldığını da sanmıyorum. Sadece eminim, senin içinde bir yerlerde de bu var. Belki de bunu yaşamaktan korktuğun için bu tabloya bakarken buna yordun. Bilemem ki. İçinde olan şey ve kaçtığın şey, içinde olmasa dahi kaçtığın şey. Bunlar çok karmaşık, düşününce dahi kendimi kaybediyorum. Yani içinde olmayan şeyden kaçar mıydın ki?"
Namjoon kalabalıklar içinde bir çift göze dalmış ve onun sesinin kulaklarına gelmesini beklerken onun dışındaki tüm sesler uğuldama gibi geliyordu.
"İçinde olmayan şeyden kaçmazsın. Mesela hazlar, delicesine arzuladığın şeyden kaçarsan gizlice içinde ona olan o arzuyu baskılıyorsun demektir. Benim için öyle en azından."
Jeongguk gülümsedi ve başını öne eğdi,
"Diğer tablolara da bakmak ister misin?"...
" Güzel geceydi değil mi?" dedi Namjoon sergi çıkışı arabaya doğru beraber ilerlerken. Jeongguk eli cebinde bir şekilde yanında ilerliyordu ve etrafı izliyordu aynı zamanda. "Evet, aklımda sadece kırmızı tablo kaldı ama." Namjoon gülümsedi ve gözlerini ondan bir saniye bile çekmedi. "O tabloya o kadar uzun süre bakan tek çift bizdik." Jeongguk onun ağzından çift kelimesini duymanın verdiği şaşkınlıkla ona döndü. " İkili yani." Namjoon cümlesini düzeltirken Jeongguk hayal kırıklığıyla önüne dönmüştü.