Bazen hayatta olan şeylere anlam veremeyiz. Bazı yaşananlar tanımsızdır. Ben yaşadaıklarıma hem o kadar anlam yüklerken hemde o kadar anlamsız kalıyor.
Sanki bir defter vardı önümde baştan sona her yeri dolu ama anlamsız. Benim yazdığım küçücük bir şeyle tüm o anlamsızlık bütünleşip anlam bulacaktı.
"Sen neyden bahsediyorsun Burak ne kumarı" ayağa kalkıp yanına inerledim. Cam ile arasına girdim ve gözlerimi gözlerine diktim. "Gözlerime bak, ne biliyorsun"
"Bir adam düşün. Ölüm kraliçesinin tüm ailesini yıkan ve onu yaşatarak cezalandıran adam. Bu adam Ölüm kralının babası" Gözlerim resmen patlayacaktı. Söylediklerini anlamamla o kadar ağırlık çökmüştükü üzerime Burak'ın kolunu sıktım.
"Buna rağmen ölüm kraliçesi, ölüm kralıyla o kumar masasına oturur musun?"
Gözlerimdeki acı, intikamla kirlendi. Boğazımdaki yumru bir alev parçası olup boğazımı yaktı. "O kumar masasında dökülmesi gereken kanları dökebilecekse ölüm kralı, ölüm kraliçesi kralının yanından ayrılmaz. Peki ya sen ölüm kralı o masada kim olduğu farketmezsizin kan döker misin?"
Benim aksime onun gözlerindeki netlik bir bulut gibi bulanıklaştı. Sorguladı baştan sona. O bulut tekrardan dağıldı ve başka bir duygu yer aldı gözlerinde, intikam. İkimizinde gözünde intikam vardı. Daha ne olduğunu tamamen bilmememize rağmen bir kumar masasına oturacaktın ve emin olduğum birşey vardı, çok kan dökülecekti.
👑
Hiçbir şey olmamış gibi sakince evimize döndük. Burak duş alacağını söyleyerek odaya çıktığında kendimi koltuğa bıraktım ve gözlerimi yumup sessizliğin içindeki tatlı gürültüyü dinledim.
Yaklaşık yarım saat sonra odaya çıktım. Burak hala duştaydı üstümdekileri çıkarmaya başladığımda su sesi kesildi ve kapı açıldı. Burak arkamdaki kapıdan çıktığında üzerimde sadece iç çamaşırlarım vardı. Arkamdan gelip kolunu belime doladı ve dudaklarını sakince omzuma değdirdi.
Bir anda beni yan bir şekilde alıp yatağa götürdü. Beni yatağa koyduktan sonra kendiside yatağa girdi. Ona baktığımda yanındaki çekmeceden bir boxer çıkarıp hızlıca bacaklarına geçirdi.
Ona yaklaştım ve gözlerine baktım.
"Ne olacak bundan sonra"
"Bilmiyorum bebeğim bilmiyorum"
"Burak gitmek istiyorum"
Gözlerim dolduğunda başımı eğdim.
"Ne. Sena ne diyosun. Saçmalama ne gitmesi"
Cevap vermedim başımı göğsüne gömdüm ve kollarımı beline sardım. Elleri tereddütle saçlarıma değdi. Yeni doğmuş bir bebeği sever gibi sevdi. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Bazı şeylerin ağırlığı vardı üzerimde.
Ailemi kaybettiğimde de korkmadım hiçbir şeyden de korkmadım. Şimdi ise Burak'ı kaybetmekten deli gibi korkuyordum.
Onu nefes bile almadan seviyordum. Bunun nasıl bir tarifi olurdu hiç bir fikrim yoktu. Onunla birlikte olalı çok olmamıştı fakat ona o kadar aşıktım ki kelimlere anlatamazdı bunu. Hoşlantı değildi bu. Aşıktım ona sevdalıydım. Nefessiz seviyordum onu. Tarifi yoktu anlatamazdım ona olan aşkımı. Ama o anlardı bakışlarımdan. Anlıyormuydu acaba. Ona bir annenin sütüne muhtaç bir bebek gibi baktığımda anlıyormuydu onsuz yaşayamayacağımı.
Düşünceler gözyaşlarımı sele dönüştürdü ve bn o seli ilk defa bu dağ gibi adamın karşısında akıttım. Her bir hıçkırığımda küçüldü sanki.