Yine ben... Çerezlil bir bölüm oldu. Keyifli okumalar!
Canımı çok yakmasına rağmen umursamıyormuş gibi yapmak zorunda olduğum anlardan nefret ediyorum.
Sabah gözümü açtığımda içerden hafif konuşma sesleri ve yemek kokusu geliyordu. Yataktan doğruldum, üstümü değiştirdim. Yatağımı topladıktan sonra pencereyi açıp odadan çıktım. Banyoya geçerken gelenin sevgili(!) eniştem Selim olduğunu fark ettim. Iyiydi hoştu da kankamı çalıyordu benden. Zalim herif. Banyodaki işlerimi halledip mutfağa geçtim.
"Ooooo baldız günaydın."
"Günaydın Selim, nasılsın diye soracağım da sabahın köründe burada olduğuna göre iyisin. Değil mi?"
"Iyiyim. Ankara'da da sizin eve gelince böyle yapıyordun. Bir rahat bırak beni. Evlenince evimden de kovarsın sen beni."
"Yooooo... En fazla nikah şahidi olarak hayır derim. Böylece evinden kovamam. Neyse ya en azından seviyorum seni. "
Sıla bıkkın gözlerle bakıyordu bize. Alışmıştı aslında bu halimize ama o da haklı olarak anlaşalım istiyordu. Kıyamıyordum canımın içine.
"Hadi sofrayı balkona kurdum gecelim."
"Siz geçin ben hemen çayı alıp geleyim."
Ikisi peş peşe mutfaktan çıktılar. Koşar adım yattığım odaya geçtim. Telefonumu aldım. Belki ararlar ya da mesaj atarlar diye bekliyordum. Yediremiyordum kendime. Beni bu kadar çabuk silemezlerdi. Hayal kırıklığı ile baktım ekrana. Ne mesaj ne de arama vardı. Telefonu komidinin üstüne bırakıp mutfağa adımladım. Ocaktan çayı alıp balkona gittim çayları doldurup yerime geçtim.
"Yağmur, bugün ikimizin de izin günü. Eğer yorgun değilsen geçen gelişinde gitmek için başımızın etini yediğin Cennet Cehennem Vadisine gidelim. Hava da güzel. Piknik filan yaparız."
"Farketmez. Keyfinize bakın. Beraber vakit geçirecekseniz siz gidin. Misafir muamelesi görmeyi sevmiyorum. Rahat olun."
"O nasıl şey. Anca beraber kanca beraber."
"Sıla haklı, beraber gezeriz işte. Malum buraya da tayin istemişsin. Şimdi sana pek güven olmaz rahat durmazsın ben önceden tedbir alıp seni tek bırakmayayım."
"Siz bilirsiniz.
Tabağımdaki lotus kremasını ekmeğime sürerken Sıla ve Selim'in şaşkın bakışlarını fark ettim.
"Ne!?"
"Sen şimdi bana bir saat çemkirmeyecek misin?"
"Öf! Yemeğini ye Selim."
Kahvaltımızı yaparken sevgili terörle mücadele savcımın rahat durayım diye anlattığı terör olaylarını sessizce dinledim. Ne sanıyordu? A, tayin istediğim yerler olaylıymış ben vazgeçtim dememi mi? Ama anlatırken ne kadar alçakgönüllü olmaya çalışsa da çok karizmatikti. Ya acaba ben hasta vakalarını anlatırken böyle miyim? Ama anlattıklarîndan çıkarmamı istediği sonuç bu değildi muhtemelen. Yemekten sonra bulaşıkları makineye dizerken Sıla yanıma geldi.
"Bitanem, iyi misin? Çok durgunsun."
"Iyiyim ya. Atlatırım birkaç güne."
"Biliyorsun ne zaman neye ihtiyacın olursa buradayım." Gülümsedim. Bu kız hangi sevabımın karşılığı diye çok sorgulamıştım zamanında. Cevap yok.
Selim arka odaya geçip uyuyacağını söylemişti. Evi benim ısrarlarım üzerine toparladıktan sonra Sıla bütün geceyi çalışarak geçiren Selim'i uyandırmaya gitmişti. Herkes hazır olduktan sonra evden çıktık. Selim çok yorgun görünüyordu. Sıla da yarın işe gidecekti. Onları daha fazla yormanın bir anlamı yoktu. Selim Paşadan arabasının anahtarını alıp şoför koltuğuna geçtim. Ara ara yol üstündeki yerlerden yiyecek bir şeyler aldık. Bol bol eğlendiğimiz ara ara Sıla'nın böceklerden kaçtığı pikniğimizin ardından eve geldik.Sıla küçük hayvanlardan korkardı ve sağ olsun Hakkari de bu konuda çok cömert bir şehirdi. Sarı Ömer'i bile yürek hoplatmaya yetiyordu. Ama Sıla buradaydı tüm zorluklara rağmen. Sevdiği adam için, aşkı için... Nişanlısıyla gülüşerek sipariş ettiğimiz pizzaları sofraya yerleştiren arkadaşıma bakarken onun için bir kez daha mutlu oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFER (Askeri Kurgu)
Fiksi UmumBeyaz önlüğe düşen bordo berenin hikayesiydi bizimki. Al bayraktan öğrenmiştik aşkı. Doktor Yağmur vatan sevdalısı bir adamı sevmişti. Hayatı boyunca kalbinde yara eksik olmayan asi güzel gönlünü Yüzbaşı'ya teslim etmişti. Peri masalı değildi onlar...