UĞUR
Gecenin etrafını süslediği sessiz bir karanlık hakimdi. Gökyüzü bugün ayrı bir güzellikte sadece etrafa serpilmiş yıldızlarla göz kırpıyordu. Ayın olmaması ama ışığını eksik etmediği bu gün benim için daha bir inanılmazdı. Heyecanlı gözlerle etrafı seyrediyorken küçükken içimde hissettiğim kıpırtı bugün tekrardan baş gösteriyordu.
Merakla etrafıma bakındım. Karanlığa alışan gözlerim etrafımı daha iyi görmemi sağlıyordu. Etrafımda yıldızlara uzanan büyük ağaçlar rüzgarla beraber dans ediyor, yaprakları ise bu olaya heyecanla el çırpıyorlardı. Bu keyifli görüntünün arasında ürkütücü bir sessizlik vardı. Yolumu bulmak için bedenimi farklı bir yere çevirdiğimde ise önümde çamurlu bir çizgi beliriyordu. Bu ürkütücü ortamdan ölesiye korkuyor ama merakla yolun sonunda ne olduğunu bulmak için ilerliyordum.
Neyin içine düştüğümü bilmiyor ama öğrenmekten de ölesiye korkmayı ihmal etmiyordum. Ben bugün nerede olduğumu sorgulamayacak kadar kafamın içindeki dolu hatıralara sürükleniyordum.
Yürümekten yorgun düşmüş bacaklarımı ovmak için bir müddet dinlenmeye karar verdim. Hem biraz soluklanır daha sağlıklı şeyler düşünürdüm. Ellerimi dizlerime koyarak başımı eğdiğimde idrak edemeyecek kadar şaşkın bir vaziyetin içinde buldum kendimi. Ayaklarım küçük bir çocuğun ayakları gibiydi. Ayakkabılarımın yerine çamurla kaplı sarı naylon botlarım vardı. İnanmak oldukça güçleşmişti. Gülsem mi ağlasammı bilemedim.
Tekrar etrafıma bakmak için doğrulduğumda ise karşımda büyük bir ayna belirmişti. Bedenime büyük gelen kazağım, yanları kesilmiş dalgalı saçlarım ve kederle bakan gözlerim beni hayrete düşürdü. Bu bendim fakat küçük olan benden. Hayretle aynaya yaklaştım. Ben yaklaştıkca gözlerimden yaşlar akıyor, dudaklarım bükülüyor, kaşlarım korkuyla çatılıyordu.
Bir imkansızın içinde hayretle ne yapacağımı, nasıl davranacağımı ve ne düşüneceğimi bilmiyordum. Yavaşca aynaya elimi uzattım kendime dokunmak istedim. Birden aynadaki ben elimi tuttu ve benide beraberinde çekiştirerek ölesiye koşmaya başladı. Hem ağlıyor hemde beni çekiştiren bedeni takip ediyordum. İnsanın kafası farklı bir pencerede çalışıyordu. İzahı mümkün olmayan hadiseleri senin gözü önünde gerçeklikten fazlası var eksiği yokmuş gibi yaşatıyordu. İstemsiz ağlıyor, koşuyor ve küçülüyordum.
Yolun sonunda ilerde bir asvalt gözüküyordu. Ayaklarımız daha hızlı adımlar atıyor daha bir süratle koşuyordu. Sanki o gözüken çamırsuz, taşsız ve dikensiz yol bize farklı bir vaadte bulunuyordu. Asvalta tam çıkmıştık ki bir ışık belirdi ve geride ne var ne yok kendiyle beraber götürdü. Büyük bir sessizlik ve ardından zifiri karanlık hetrafa tekrar hüküm sürdü. Kulaklarımda büyük bir çınlama kol gezerken hiç bir şey duyamıyordum. Boşlukta sallanan ellerim vücudumla beraber titriyordu. Olduğum yerden sıyrılmak, yok olmak istedim. Kaçmak için arkamı döndüm fakat bu sefer arabanın önünde dikeliyordum. Yerde kanlar içinde yatan bedeni görmemle tekrar vücudumu bir titreme almıştı. Her yerim uyuşmuştu.
Kulağımdaki çınlama geçerken boğuk gelen araba sesiyle, kafamada bir çan çaldı. Ufuk... Hayır.. Hayır..
"UFUK! Kardeşim"
Ağlayarak kanlar içinde sere serpe yerde yatan ben zannettiğim ama kardeşimden başkası olmayan cansız bir kuşa dönmüş Ufuğa baktım.
Çalışan arabanın açılan kapısını ve tok adım seslerini işitiyor ama korku ve şokun hakimiyetini aldığı kafam ve bedenim ne yapacağını bilmez bir şekilde kardeşimin başında hareketsizce duruyordum. Uzun, heybetli ve güçlü olduğu belli olan takım elbiseli adam yerde yatan kardeşimi hızlıca kucağına aldı. Arabaya doğru ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA
Genel KurguKararmaya yüz tutmuş havaya karşın gözlerinden akan her bir damla kalbine atılan bir kurşun gibi ruhunu paramparça ediyordu. Yüzüne bir tokat gibi çarpan kaderiyle başa çıkmak daha da güçleşmişti artık. Sarsılan omuzlarını tutan güçlü eller onun tek...