Bakalım sonbahar nasılmış, Jüpiter ve Mars'ta.

171 22 51
                                    

yorum ve vote atarsaniz sevinirim <3

yorum ve vote atarsaniz sevinirim <3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


• • ° °• •✩🍋. °• • ° °• •. °• • ° ✩°• •. °🪻


15 Haziran, 1964. Bir perşembe gecesi

Her zaman geldiğim o ufak sahile geliyorum, buraya çok insan uğramaz özel günler harici, bol bol deniz kokusunu içinize çekebilir, ayakkabılarınızı çıkarıp kumlarda koşuşturabilir, gökyüzünü örten yıldızların tadını çıkarabilir ve üç beş kağıt kazanmaya çalışan sahil gitaristlerini dinleyebilirdiniz.

Eğer şanslıysam sahilin kenarında hiç iş yapamamasına rağmen benim için orada durmaya çalışan ufak tefek yaşlı teyzeden çilekler alır, küçük çocuk mutluluğuyla yerdim. Çilekleri seviyorum ne var?

Dilimin pek ayarı yoktur beni mazur görün, aklıma ne gelirse söyler çok konuşurum. Aslında buraya geliş sebebim tam olarak bunlar değil, evet sahilde koşuşturmayı veya artık pas tutmuş ve sallandıkça gıcırdayan salıncakta sallanmayı gerçekten seviyorum lâkin buraya geliş sebebim kesinlikle tam olarak bunlar değil

Her gün benim gibi sahilde oturup hiç bir kâr amacı gütmeden gitar çalıp şarkılar söyleyen çocuğu dinlemek kulaklarım için büyük bir şenlik havası yaratıyor ve bunu seviyorum

Onu nasıl anlatayım bilemem, pek süslü ve şaşalı kelimeler bilmem yalın konuşurum fakat bal gibi olan sesi, özellikle gitarın tellerine bastırdığında oldukça hoş gözüken kemikli elleri ve yakışıklı suratıyla bir tablodan farksız görünüyor. Siyah saçları var ellerimi daldırmak isteyeceğim kadar yumuşak, büyük gözleri ise yıldızlara baktığında onlarla büyük bir uyum içerisine giriyor.

Size bunları anlatadurayım, her zaman oturduğum yerime kuruluyorum bile. Yürürken ufak deniz kabukları ayağıma batsa dahi umursamadan oturuyorum. Denizin o ferahlatıcı kokusu burnuma dolduğunda gülümsüyorüm huzurla, eminim ki kulaklarım da gülümsüyor biraz ötemdeki çocuğun altın sesiyle.

Onu dinliyor, ara sıra yanıma gelen kediyi seviyor ve suya elime geçen taşları fırlatıyorum. Bazenleri de hafifçe esen rüzgardan dolayı yüzüme gelen saçlarımı ittiriyorum. Hiç kimse huzurumu bozamaz. Sanki yıldızlarda dans ediyorum, öyle bir huzur var üzerimde

Duyduğum şarkı ile dişlerim görünene dek sırıtıp ona dönüyorum. En sevdiğim şarkı sonuçta

"Frank Sinatra ha, dinler misin?"

Kendi önüne dönüp gülümsüyor ben ise bu sırada kuma anlamsız şekiller çiziyorum hala ufakça gülümseyerek

"Dinlerim" diye cevap veriyor kısaca "Yeni albümü bu. İşin hakikati gerçekten yine ve yine dudakları ısırtacak, kulakları bayram ettirecek güzellikte"

fly me to the moon, taegyu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin