0.4

182 13 46
                                    

Yalnızlık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yalnızlık.

Okulda, evde, olabileceğim her yerde hep yalnızdım, tüm hayatım boyunca böyleydi bu.

Arkadaşımın olmamasıyla da alakalı değildi. Çok fazla arkadaşı olup yine de yapayalnız hisseden birsürü insan vardı bu dünyada.

Okuldan geldiğimde 'günün nasıl geçti?' diyenim, sabahları 'günaydın', geceleri 'iyi geceler' diyen birilerine hiç sahip olamamıştım.

Bazen merak ediyordum, bu aptal dünyada beni seven bir kişi bile olmayacak mıydı?

Sevilmeye değer birisi gibi hissetmiyordum ama asla sevilmeyecek kadar ne yapmış olabilirdim ki?

Kimse saçlarımı okşamamış, şefkatli tek bir sözcük dahi duymamış, kollarım tek bir sarılmaya muhtaç kalmıştı.

Anlamıyordum.

Anneler çocuklarının saçlarını okşar, onları tüm kötülüklerden korumaz mıydı?

Peki babalar?

Onlarda çocuklarını herkesten korur, sevmez miydi?

Benim babam neden beni sevmiyordu? Onun görevi beni herkesten korumakken ben neden kendimi ondan korumaya çalışıyordum?

Annemi seviyordum ama o bana karşı ne hissediyor asla öğrenemeyecektim. Onu küçük bir çocukken bile babamdan korumaya çalışmış, ona güzel hediyeler yapmış, çocuk aklımla iyi hissetmesini istemiştim.

Annem tüm bu çabalarıma hiç bir tepki vermemişti. Ona yaptığım hediyeleri çöpe attığını görür buna rağmen pes etmeden beni sevmesi için çabalamaya devam ederdim.

Dedim ya, tek bir sarılmaya, saçımın okşanmasına muhtaçtım ben.

Annemi anlamıyordum.

Yekta hak ettiğimiz ailelere doğmuyoruz demişti, haklıydı. Hak ettiğim aile bu değildi. Huzurlu, sıcak bir yuvayı hak ediyordum.

Yektayla konuştuklarımızı düşünmeden duramıyordum. Sanırım onunda benim gibi sorunları vardı, o da yaralıydı.

Yekta beni anlar mıydı?

Peki ben onu anlayabilir miydim?

Bilmiyordum.

Birbirlerini sadece aynı acıları çekenler anlar.

Nedendir bilinmez dün akşam yekta ile olan konuşmamızın ardından ona hiçbir şey yazmamıştım. Aslında verecek cevap bulamamıştım.

Şimdiyse okuldan çıkmış eve doğru yürüyordum fakat bu sefer kulaklıklarım yoktu. Okuldan eve gidiş yolu oldukça tekin bir yol olduğu için kulaklık takmak gibi bir hataya düşmek istemiyordum.

Uzun yolda ilerlerken birisine çarpmamla geriye doğru adımladım. "Dikkat etsene!" Duyduğum bağırış sesi ile ürkmüştüm.

Sürekli kavga olan bir ailede büyüdüğüm için bir noktadan sonra yüksek ve ani seslerden korkmaya başlamış, biri bana bağırdığında ürkerdim.

"Özür dilerim." Kısık sesli mırıldanmamla çocuk kolumdan sertçe tutmuştu, "Böyle tenha yerlerde dolaşırsan başına kötü şeyler geleceğini bilmiyor musun?" parmağını yanağıma koymuş yavaşça okşuyordu.

Aynı yaşlarda olduğumuz belliydi, belki de benden sadece birkaç yaş büyüktü. Gözlerine bakınca kızarık olduğunu gördüm, bayada terlemişti. Büyük ihtimal madde kullanıyordu. Çocuğun yüzü baya tanıdıktı, aynı okulda okuyor olabilirdik.

Zaten okuduğum okul fazla iyi bir okul değildi bu yüzden yakalanmadan madde satan, kullanan bir kaç öğrenci vardı. Okuldan çıkarken birkaç defa görmüştüm ama kimseye söylememiştim. Başıma bela almak istemezdim. Sanırım bu çocukta onlardan biriydi.

Eli yanağımdan dudaklarıma doğru kayınca kendimi çekmeye çalıştım. Birde tacize mi uğrayacaktım? "Bırak!" Kendimi geriye doğru çekmeye çalıştıkça kolumu tutan eli daha da sıkılaşıyordu.

Neden?

Neden zarar gören hep ben oluyordum?

Bu pis dünya kötülüğünü bir tek bana mı gösteriyordu?

"Bırak kızı."

Duyduğum erkek sesiyle başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Üstünde aynı okulda okuduğumuzu belli eden forma vardı. Bu kimdi?

"Sen karışma Demir."

Tanışıyorlar mıydı? Gerçi diğer çocuğunda aynı okulda olduğunu varsayarsak tanışıyor olmaları normaldi.

Demir denen çocuk birden bize doğru yaklaşıp diğer çocuğun kolunu üzerimden çekmişti. Gözleri kolumda bir süre oyalandı, "İyi misin?" tam cevap vericekken diğer çocuk konuşmuştu.

"Bu iş burda bitmedi."

Hâla gevşekçe gülümseyen çocuğun söyledikleriyle yutkundum. Demir bir anda çocuğun yakasından tutup kendine doğru çekti. "Bana bak oruspu çocuğu! Şimdi burdan siktir olup gidiyorsun yoksa..." Lafının devamını getirmeden çocuk kendini Demir'den zorlukla uzaklaştırmış gevşekçe gülümsüyordu. Demir az önce bağırmamış fakat sesi bağırıyormuş gibi sert çıkmıştı.

"Ulan Demir... Buldun gül gibi kızı tabii, kendine saklamak istiyorsun di mi?"

Demir bir anda çocuğun yakalarından tutup, sırtını sertçe duvara yaslayıp kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Çocuğun suratı bir anda ifadesizleşirken az önceki gevşek halinden eser kalmamıştı.

"Şimdi siktir ol git burdan!" Demir'in söyledikleriyle çocuk afallamış suratıyla hızlıca uzaklaştı. Sonunda gitmişti yoksa ciddi manada hıphızlı atan kalbimden dolayı ölebilirdim.

Demir'e bakmak için başımı ona çevirince onunda bana baktığını gördüm. Demir beni korumuştu, ilk defa birisi beni korumuştu.

Şu son günlerde ne çok ilk yaşıyordum değil mi?

"Şey..." Kısık sesli mırıldanmamla demir kaşlarını çatmıştı. "Ne oldu?" Böyle bir durumda sohbete nasıl girilirdi ki? Özelliklede benim gibi konuşma özürlüsü bi kız için!

"Teşekkür ederim." Demir kaşlarını çatabilekcekmiş gibi daha da çatmıştı. "Teşekkür edilecek hiçbir şey yapmadım." Nasıl yapmamıştı? Her şeyden önce bilmesede o beni koruyan ilk kişiydi, bunu asla unutamazdım.

"Hava kararıyor, geç olmadan evine git." Sanırım baya zaman geçmişti. Eve geç kalacaktım. Telaşlanıp konuşmaya başladım.

"Ben gideyim o zaman. Tekrardan teşekkür ederim!" Teşekkür ettiğim için tekrardan çatılan kaşlarını görünce hızla arkamı dönüp koşmaya başladım. Of! Aptal lavin.

Demir sanırım arkamdan bu kız aptal mı diye düşünüyordu. Aptaldım.

Peki ben neden şimdi bunu bu kadar önemsemeye başlamıştım?

kendimden kaçarken Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin