Önümden ışık hızıyla giden adamın söyledikleri başımı döndürmüştü. bu ruhani bir baş dönmesi değildi, normal bir etkilenme hiç değildi. bu normal değildi bu yüzden motorumu durdurarak bir müddet sakinleşmeyi beklemiştim. gözlerimin önüne gelen her bir görüntü, elimin altındaki motorun kollarını sıkmam için ayrı bir sebep gibiydi.
Hajime. neden üzerime doğru geliyorsun geliyorsun?
Sonunda kaskımı çıkartmış ve motoru yeniden çalıştırarak son gaz gazlamıştım. bugün işimizi görmek için çağırdığım bu adam pekte işimi görecek gibi değildi. görevimizi yapacaktık elbette ama başka bir şey için iyiliğin habercisi değildi. sonunda geldiğimiz de en son ben gelmiş ve motorumu kenara koyarak inmiştim. saçlarımı elimle arkaya doğru taradım ve iki yana sallayarak yeniden yüzüme yapıştırdığım maskemle beraber gömleğimin kol düğmelerini açıp yavaş yavaş kıvırmıştım.
"Burada mı adamlar?"
sakin bir şekilde başımı salladığım da Kaku'nun yanında duran güneş yüzlü çocuğu sessiz bir şekilde baştan aşağıya süzmüş ve bana açılan demir kapıdan içeriye doğru adımladım. kollarımı sıvama işlemim tamamlanmıştı ve en azından yanımdakilere neden burada olduğumuzu özet geçerek anlatmam gerekiyordu. tam karşımda duran beş tane adam, sandalyelere bakır telle bağlanmış bir şekildeydi. bugün, Waka-kun'n isteği üzerine mevzuları nasıl hallettiğimizi ben gösterecektim Black Dragon'a. yanıma öyle çok adı belli olan kişileri de almamıştım, yani Brahman'dan en kuvvetli kişi ben olduğum için söz sahibi de bendeydi. tırnaklarımı parmak boğumlarıma bastırarak yüzüme itici bir gülümseme yerleştirdim ve beşlinin tam karşısında durdum.
bunlar mıymış bizi kandırmak isteyip bizden mal çalanlar?
"Hajime-kun, yemin ederim amacımız o değildi."
"Hajime-kun, biz böyle bir şey yapmaya cesaret edemeyiz."
"Hajime-kun, ne olur dinle bizi."
bize bir kahve söyleyin. muhabbet edelim. ben o kadar korkunç bir adam mıyım da bana yalvarıyorsunuz? yanınızda, akrabalarınızda veyahut gayri meşru yollarla beni hiç ilgilendirmez ; o parayı sizden sökmediğim sürece yüzüme bakmak zorunda kalacaksınız ve bir müddet sizi rahatsız edeceğim. hepsi bu.
Adamlar korku içinde bana bakarken Inupi-san ve arkadaşları için getirilen sandalyelerden teki de benim için getirilmiş ve yorgun bedenimi sandalyeye bırakıp şakaklarımı ovmuştum. yanımdaki yardımcı adam ilaç vermeyi teklif etse de reddederek bir sigara çıkarttım ve dudaklarımın arasına sıkıştırıp yakarken bacak bacak üstüne atıp arkama yaslandım.
Evet beyler, anlatın bakalım. bu paraları vermeme, para kaçırma meselesi nedir?
"asıl siz bize onu yapıyorsunuz! kimse size para vermek zorunda değil!"
Bakışlarımı kaşından kan damlayan ve gayette sinirli bir şekilde bana bakan adama çevirdiğimde şu güzel kadın ayağa kalkıp tam adama vuracakken ikazımla durmuştu. sigara dumanını dışarıya doğru üfledim ve yerimden kalktıktan sonra kafam gayette atık olduğu için karşımdakş adamdan çıkartmak adına yavaş yavaş ona yaklaştım.
hiç unutmam bir keresinde annem bana, paran olduğunda ne olursa olsun şu sırtın kamburlaşmaz ama geri kalan şeyler senin başını eğdirir demişti. hatta o gün beni para namına babamın ailesine verdiği gündü. bak ne diyeceğim, ben size ailenize bakmanız için yeterince yardım ettiğimi düşünüyorum. bir nevi işcim gibiydiniz. Kim size zorbalık etti de sen yediğin kaba pisliyorsun?
"senin hiçbir şeyden haberin yok, Hajime-kun."
o zaman anlatın da bilelim. bunlar yeni arkadaşlarım, çokta çekinebileceğiniz kişiler değiller.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Glowing in the Dark | Kokonui.
Novela JuvenilInupi dedi Hajime, o soğuk ve kan donduran sesiyle ; iyi bir yol seçmişsin.