Gözlerimin önünde çığlık atan birisi vardı. çığlık çığlığa söylediği her şey birbirine karışıyor gibiydi. o kadar büyük çığlıklar atıyordu ki ben sadece, hani zor anlarında kendisine kal gelen kişilerin buz kesilmesi olur ya tamda öyleydim. ne ayaklarım, ne gözlerim ne de ellerim.. vücudumun hiçbir yeri hiçbir işe yaramıyordu. bir an sonra vücudumun da ısındığını hissetmem, gözlerimin önündeki manzaranın netleşmesini sağlamıştı. koku, renk ve ortam bir araya geldiğinde karşımdaki binanın yandığını anlamam bu halimde bile zor gelmedi bana. bir şey yanıyordu.
Koko! Koko kurtar beni!
Inupi! Inupi'yi kurtarmamız lazım!
Hangisi gerçekti? hangisine inanmam lazımdı? kendi ellerimle ateşlere attığım kadına karşı zerre merhamet beslemezken nasıl olur da hiç tanımadığım bir adam için bile isteye ateşe atmıştım kendimi? bilincim kapalı gibiydi sanki. sanki o an kimse beni görmesin, onu kurtarayım ve kollarımda o da ben de yok olsun istemiştim. isteklerimin bile birbirine karıştığı şu anda bacaklarımı hareket ettirio atladım. çıtır çıtır yanıyordu her şey. hiçbir kimseden ses çıkmıyordu, muhtemelen kimse de yoktu. kulaklarım uğul uğul olurken aralarından seçtiğim kelimelerle tüylerim diken diken oldu.
Akeni'yi kendi ellerinle öldürdün. sıra Inupi'de. onu da öldürmelisin.
Tam karşımdaki bedene yaklaşmadan önce duyduğum kelimeler boğazıma bir diken attığında bacaklarımın üzerine yığılmışım gibi hissetmiştim. ellerimi hala kullanamamak bir yana vücudumun da çok beni dinlediği söylenemezdi. sonunda başını kaldırıp gözlerime bakan mavi gözlerle birlikte yutkundum ve öne doğru atılarak önünde diz çöktüm. yanaklarımın ıslandığını, sulu göz olduğumu tam şu anda öğrenmiştim mesela. ellerini bağlamışlardı. kader benimle oyun oynuyor gibiydi. cebimden çıkarttığım gümüş bıçağımla birlikte neresini bağladılarsa tek tek çözüp ellerimi omuzlarına doğru ilerletip karşımda hafif baygın gözlerle bana bakan adamı sarsarak adını adeta haykırmıştım.
Inupi. Lütfen ölme.
Akane. ben sadece senin gebermeni istiyorum.
Arkamızda bir gürültü koptuğunda bir şeylerin yıkıldığını anlamıştım. biraz daha oyalanırsam buradan çıkmamız çok zor olacaktı. tam kucağıma doğru yıkılan bedene önce üzerimdeki ceketi giydirmiş, ardından hızlı bir şekilde kucağıma alarak avuç içim gibi bildiğim mekanın arka merdivenine doğru koşmaya başladım. bie şeyler sayıklıyor gibiydi ya da tamamen benim kulağıma başkaları sayıklıyordu. etrafıma da bir yandan göz gezdirmiştim ama suç failine şu anlık kafa yoracak durumda değildim. sonunda bulduğum merdivenlerle beraber kucağımdaki bedene sıkıca sarılarak fısıldadım.
sıkı tutunmaya çalış. seni çıkartacağım buradan.
¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦
Kapıyı ayağımla bir nevi kırdıktan sonra hızlı bir şekilde tek kişilik yatağa yatırdığım adamın önce bileğinden nabzını kontrol etmiştim. şimdilik iyi gibiydi. sadece tek gözünün yanında bir yara vardı, ona pansuman yapmam gerekiyordu. odanın içinde dört dönerken sonunda bulduğum küçük yardım çantasıyla beraber yanına çökerek önce is olan yerleri yavaş yavaş temizleyip ardından yarayı kontrol etmiştim. pansuman yapılacak bir konumda değildi, yanık gibi görünüyordu. içim bir hoş olsa da hafifçe etrafını sarmayı başardım ve ellerimi saçlarına çıkartıp arkaya doğru yatırdım. alnını açıkta bıraktığımda gördüğüm yaraların hepsine birer ikişer bant yapıştırmıştım.
oldu gibi. bilincin ne zaman açılır acaba? hoş.. arkadaşların eminim seni arıyordur. uyandığında gideceğine eminim.
başka ne yapabilirdim onun için? elimden başka ne gelirdi? burası sadece depoydu, öylesine iğrenç bir depoydu ve ara sıra uğradığım bir yerdi. mekanın dışında kalsa da bir kapısı mekana bağlıydı ama muhtemelen merdivenin altında kaldığı için yangın buraya sıçramamıştı.
Onu kurtardın, neden beni öldürdün?
Ellerimi kulaklarıma götürüp sıkıca kapatarak duymak istediğim tüm düşüncelerimi durdurmaua çalışmıştım. o kadın, benim omuzlarımda tırnaklarını bana geçirmiş bir şeytandan farksızdı. böyle anlarda, duygularımın beni ele geçirdiği anlarda canını bağışlamadığım için üzerimde dayattığı o iğrenç düşüncelerini bana empoze etmeye çalışıyordu. bacaklarım yere doğru düşerken başımı eline yasladım ve gözlerimi islerden arınmış, bembeyaz tenin yüzüne çevirdim. sol elimi kaldırıp parmak uçlarımla yüzünü okşarken beynim bunu yapmamam gerektiğini söylüyordu ama düşüncelerim bir yana kalbim hep, her zamanki gibi ne olacak diyordu. yüzümü ona yaklaştırıp sıcak ve yavaş nefesini dinlerken yüzüne doğru eğilmiş ve gözlerimi kapatmıştım. dudakları da benziyor olabilir miydi? yüzünde dolandırdığım elim, elinin arasına kaydığında dudaklarımı, hiç gocunmadan dudaklarına bastırdım. hayatımda ilk kez duymuş olduğum bu iğrenç kaybetme korkusu, gözlerimin yaşarmasına sebep olmuştu ve onu o yangında alevlerin arasında gördüğümden beri biriken gözyaşlarım şimdi bir anda tek tek sargının üzerine damlamıştı. neden olmuştu tüm bunlar? sahi, Akane sandığım için miydi yoksa benim beynim bu çocuğun sadece bana ceza olduğunu nu söyleyip duruyordu?
Dudaklarımı, biraz hareket ettirirken elimin içindeki eli yavaşça hareket etmişti. panik bütün vücuduma yayılırken başımı hemen geriye çekmiş ve elimi de çekmeye çalışmıştım ama izin vermemişti. eli öyle bir elimi sıkıyordu ki gözlerimdeki yaşı silip burnumu çekerken yaşadığım şok ikiye katlanmıştı. öbür elimle hafifçe omzunu sarsarak bilincinin açık olup olmadığını kontrol etmek istemiştim.
Inupi-san. Inupi - san. beni duyuyor musun?
gözlerini yarım bir şekilde açıp içinde neredeyse ışık kalmayan bir şekilde gözlerime baktığında bırakmadığı elimin üzerini baş parmağımla okşayarak onu kendime doğru çektim ve başı göğsüme gelecek şekilde sarılarak saçma bir şekilde gülmeye başladım.
ah, şükürler olsun şükürler olsun. yaşıyorsun.
Beni öldürdün ama o yaşasın diye çok çabaladın. neden Koko?
Yüzümdeki tebessüm ufaktan silinirken bu sefer iki elini de tutarak biraz geriye çekilmiş ve önüne gelen saçlarını alnından çekerek iki elini yeniden sımsıkı tutmuştum.
iyi misin? nasıl hissediyorsun kendini? bu kaç?
Elimle yaptığım ikiye cevap vermeyip öksürmeye başlamıştı. telaş içinde ayağa kalkıp bulduğum şişeyi açarak yanına yeniden geldim ve ağzına doğru uzattığım sudan bir iki yudum almasını sağladıktan sonra yeniden yanına oturarak telaşımı boşvermeye çalışmıştım.
ben arkadaşlarına haber veremedim. yangın buraya ulaşmadı ama eminim her yerde seni arıyorlardır. nacizane fikrim burada biraz dinlenmen. istersen haber de vereb-sahi. telefonum?
elimi cebime attığımda o an fark etmiştim ne halde olduğumu.. yırtık bir pantolon, her yeri siyah lekelerle dolu gömlek ve haliyle kaybolmuş bir telefon.. elimle alnıma vurup başımı sağa sola sallamıştım.
Üzgünüm, Inupi-san. ama söz onlara haber vereceğim. sen sadece iyi olmaya bak.
-Keyifli okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Glowing in the Dark | Kokonui.
Teen FictionInupi dedi Hajime, o soğuk ve kan donduran sesiyle ; iyi bir yol seçmişsin.