+82 10-...
Minho?
Benim Felix
+82 10-3...
Felix?
Kimin numarası bu
Neden başkasından yazıyorsun
Saatlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum neredesin
+82 10...
Çok uzun hikaye
Birinin evindeyim şu an o yazmam için verdi telefonunu
+82 10-3...
Birinin evi ne demek şimdi
Kim
Felix tanımadığın birinin evine mi gittin deli misin sen
+82 10...
Ya gerçekten çok uzun
Telefonumu cüzdanımı çaldırdım
Sen konum atsam beni gelip alır mısın
+82 10-3...
Hemen at
Hwang Hyunjin
•konum
Lee Minho
Uzak biraz
Bir saat bekleyebilir misin
Geliyorum
Chan arabayı getirecek
Hwang Hyunjin
Tamam ben bekliyorum
Zaten şimdi Hyunjin bana sıcak çikolata hazırlıyor
Israr etti
Lee Minho
Yola çıkıyorum
Hyunjin
Telefonumu yanıma bırakınca hafifçe gülümsedim. Yanıma oturdu. Ellerini bacaklarına arasına sıkıştırdı, şansı varmış gibi daha da ufalmıştı. Çok güzeldi. Çok saf bir güzelliği vardı, incelemeyi bırakmak istemeyeceğiniz kadar eşsiz görünüyordu. Tozlanacak kadar beklemiş büyük tuvallerden birine yakışacak bir güzelliği vardı, korkmadan fırça darbelerini vurabileceğim bir hırçınlığı da vardı, hissediyordum.
Tablo gibiydi.
"Geliyor mu arkadaşın?"
"Evet, teşekkürler izin verdiğiniz için." Gülümsedi. Biraz utanmış bir halde başını eğdi. Bakışlarımı üstünden çekemiyordum. Sıcak çikolatasını uzattım, o, minik elleriyle kupayı kavrarken tamamen ona döndüm.
"O zaman anlat artık, neler oldu?"
"Ah... şey... Ben bugün Kore'ye geldim, aslında daha önce de gelmiştim ama tek değildim, ailemle gelmiştim sonra arkadaşlarım oldu- her neyse bugün buraya yeni okulum için geldim, geçiş yaptım. Hatta konuştuğum arkadaşımla ev arkadaşı olacağız ama-" yüzü düşmüştü. "Ama havaalanından çıkarken biri çantamı alıp kaçtı, koştum ama yetişemedim, her şeyim de onun içindeydi cüzdanım pasaportum telefonum... Bunlar olmayınca tabii ne taksi, ne gideceğim ev, hiçbirini bulamayıp dolana dolana buraya kadar geldim ama bu sefer de yağmur başladı. Kalacak yer de bulamazdım öyle sinirlerim bozulunca ben de... Ağladım işte." Başını eğdi, sanki ağladığından utanmıştı. Kaşlarım çatılsa da yanlış anlamasından korkup düzelttim.
"İyi yönünden baksana, ilk günden nazar çıkmış." Başı merakla kalktı ve gözleri benimkilerle buluştu.
"Nazar mı?"
"Evet. İyi gelişmelerin önüne çekilen set gibi düşün. Kötü olaylar yaşayarak nazarı üstünden atarsın."
Hoşuna gitmişti. Ayağa kalkıp meraklı mırıltısını cevapsız bıraktım ve konsol çekmecelerini karıştırdım. Arkadaşımın getirdiği birkaç nazar boncuğu olan bilekliği görünce birini alıp yanına geri geldim ve bileğini tutup bilekliği çok da sıkı olmadan bağladım.
"Bir inanca göre bu taş, nazar boncuğu, nazar çıktıktan sonra takılır ve bir daha nazar değmesini engellermiş."
Bilekliği düzeltip gülümsedi. Gözleri tam kısılmıyordu, onun yerine gözlerinin yanında ufak çizgiler oluşuyordu. Hayat hikayesi neydi acaba?
"O zaman bunu asla çıkamayacağım. Yeni çıkacak kimliğimi ve pasaportumu da kaybedemem." Gülerek sıcak çikolatasını yudumladı.
Minik elleri vardı, ince parmaklarının kupayı sarış şekli çabasız zerafetti. Yüzünü yer yer kaplayan kahveye kaçan çilleri beyaz tenine hareket katmıştı, gelirken muhtemelen yaptığı makyaj biraz aktığından yer yer çiller gizliydi, bir şişe temizleme suyu ve pamuk alıp yüzünü tamamen temizlemek, saatlerce çillerini incelemek istiyordum.
Onu izlemek istiyordum. Hayır.
Onu çizmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rain / hyunlix
FanfictionFelix, yağmurun altında ağlarken Hyunjin resmini bırakmış pencereden onu izliyordu.