"Her saat başı görüntülü konuşmak zorunda mıyız Taehyung? İşin yok mu senin?" Taehyung Jimin'in sahte kızgınlıģına karşın göz devirdi. Bir kolu başının altında yatağına uzanmış bir haldeyken, son günlerde sık sık olduğu gibi yine Jimin'le konuşuyordu. Daha doğrusu konuşmaya çalışıyordu. Çünkü Jimin sürekli hayıflanıyor az önce konuştuk diyerek kapatmaya çalışıyordu. "Sana verdiğim ilgiyi hak etmiyorsun Jiminie, çok yazık." Jimin yüksek sesli bir kahkaha attığında "uyuz" diye mırldandı Taehyung. "Bana ilgi mi veriyorsun şerefsiz herif. Siktir oradan boş boş yüzüme bakmaktan başka yaptığın bişey yok." Taehyung yatağında yayılıp daha rahat bir pozisyona geçtiğinde "haksızlık ediyorsun ama" demişti. Saat farkı olduğundan Paris'te akşam vakitleri olmasının yanı sıra Kore'de henüz sabahtı. "Tamam tamam sustum. Ne yapıyorsun?" Jimin kahvaltı yapmak yerine dolaptan bir elma alıp yıkamıştı. Kahvaltıyı üyelerle birlikte yapacaktı. "Ne yapayım boş yapıyorum. Yataktan kalkacak halim yok." Jimin Taehyung'u sinir etmek adına elmadan sulu bir ısırık aldı. Onun yüzünün buruştuğunu görmek sinsice sırıtmasına neden olmuştu. "Hayret parti yok mu?"
Taehyung katıldığı son partiyi aklına getirdiğinde tekrar sinirlenmişti. "Var ama gitmeyeceğim." Jimin tek kaşını kaldırarak neden der gibi sordu. "Boşver. Sarmıyor artık." Jimin başını salladı. "Sen ne yapıyorsun, neden yemek yemedin? O elmayla doyamayacağını biliyorsun." Taehyung her zaman Jimin'in üzerine titrerdi. "Biliyorum. Bizimkilerle kahvaltı yapacağız, o yüzden yemedim." Taehyung duyduğuyla hmm'lamıştı. "Kimin evinde olacaksınız? Sana mı gelecekler?" Jimin Taehyung'un sorusuyla gerildiģini hissediyordu. "Yok. Jeongguk'da toplanacağız." Taehyung küçüğün ismiyle içinin titrediğini hissetti. Onunla konuşmadan geçirdiği kaçıncı gündü saymamıştı. En son yaptığı yayında görmüştü yüzünü. "Anladım. Sizi çok özledim, keşke bende orada olsaydım." Onun yüzündeki düşüklüğün sebebini anlayabiliyordu Jimin. Fakat elinden bişey gelmezdi. Taehyung böyle olmasını kendi istemişti.
"Sen gelince de yaparız. Bizde seni çok özledik. Ne zaman döneceksin?" Taehyung sırtını yatağın başlığına yaslayarak yerinde dikleşti. "En fazla iki gün sonra oradayım. Hepinizi karşılamaya bekliyorum." Bu söylediği imkansızdı artık. "Birimizin evinde toplaşıp bekleriz seni. Hoseok hyung gitmeden gelecek olman çok iyi. Seni görmeden gitmezdi, biliyorsun." Aslına bakarsan Taehyung'un biraz daha kalması için ısrar ediyorlardı. Fakat Taehyung her gün konuştuğu Hoseok'un yakında gideceğini bildiğinden kabul etmemişti. "Biliyorum. Bende onu görmeden asla gitmesine izin vermezdim." Jimin bitirdiği elmasını çöpe attıktan sonra giyinmek üzere odasına girdi. Jeongguk, Hoseok'la beraber kahvaltıyı hazırlamayı bitirmek üzereydi. Azar yemek istemezdi. Telefonu aynaya yaslayarak üzerindeki tişörtü çıkardığında Taehyung'un fan girller gibi davranmasına kıkırdadı. "Kes şunu ve kapat artık, geç kalacağım. Bunu yaparsam Jeongguk beni öldürür." Jimin bir anlığına herşeyi unutmuş gibi olduğunda Taehyung'un yüzü tekrardan düştü.
"Tamam kapatıyorum. Ama kapatmadan son bir şey daha. Buradan istediğin özel bir şey var mı? Hepinize ufak hediyeler aldım ama belki farklı bir şey istersin." Taehyung her gittiği yerden üyelere hediye bir şeyler bulur, onları mutlaka özenle paketlettirerek her birine verirdi. "Hayır, özel bir istediğim yok. Sadece sen gel yeter." Taehyung başını salladığında "Jeongguk'a da aldım" diye mırıldandı. Başından beri Jimin'i aramasının sebebi Jeongguk'du. Onun ne yaptığıyla ilgili bilgi almak için her saat başı Jimin'i arıyor fakat arkadaşı bu konu hakkında konuşmamaya yeminli gibi susuyordu. Direk olarak Jeongguk'u sormuyordu tabiki. Fakat yinede Jimin'in anladığını biliyordu. Arkadaşı çok zekiydi. "Ama kabul eder mi?" Mağazaları gezerken bir tarafı ince taşlarla bir tarafı inciyle süslenen bir bileklik görmüştü. İki ince yoldan oluşan bu bilekliği gördüğü gibi de aklına Jeongguk gelmiş ve kendini kasada bulmuştu.