2.Bölüm: Yakılan Mektuplar

5.1K 238 36
                                    

'Geçmişi ile yaşayanın, geleceği olmaz' diye bir laf vardır. Peki geçmişin pençesinden kurtulmak o kadar kolay mıydı gerçekten? O geçmiş, sizi her hareketinizde adım be adım takip ediyorsa eğer, onu geride bırakmanız mümkün olabilir miydi?

Aysima, kurtulamadığı geçmişinin pençesinde can çekişiyordu. Bir canavar tarafından göğsünden sökülüp alınan kalbinin boşluğunu bir türlü dolduramıyordu. Biter sandığı hiçbir şey bitmiyor, geçer sandığı acıları bir sarmaşık misali ayaklarına dolanıp onu geçmişin tozlu sayfaları arasına hapsediyordu.

Geçmişinin karanlık odalarından birinde kilitli kalmış benliği, esir tutulduğu kafesin demirleri arasından uzattığı pençeleri ile çığlık çığlığa haykırıyor, yardım dileniyordu.

Aysima, acı ile ilk tanıştığında henüz çok gençti, hayalleri, idealleri olan bir kızdı. Sonra bir çocuk girmişti hayatına, aşkın o mayhoş tadını hissetmişti damağında. Çok sevmişti, karşılık beklemeden, bir çocuğun en sevdiği oyuncağını taparcasına sevdiği gibi sevmişti hem de. Uğruna tüm hayallerini kapalı bir kutuya saklamış, anahtarını yüzdüğü aşk denizinin derin sularına fırlatmıştı. İnsan ne kadar yükseğe uçarsa, çarpılmanın şiddeti de o kadar büyük olur. Koparılan kanatlarının acısını yaşayamadan çarpılmıştı metrelerce yükseklikten aşağıya. Bora, onu kaldırdığı gökyüzünden kendi elleri ile itmişti ömrünün sonuna kadar yaşayacağı o boşluğun içine.

Gözlerindeki keder, her geçen gün daha da belirginleşiyordu. Onunla, aynı şehirde nefes almanın ağırlığı vardı üzerinde. Nefes alamıyordu. Aldığı her nefes boğazına oturuyor, yutkunmakta zorlanıyordu. Etraftakilere bunu yansıtmamak için sürekli gülümsüyor, onunla ilgili herhangi bir haber görmemek için sosyal medyadan olabildiğince uzak duruyordu.

Annesinin bulduğu iç mimar, 4 gün önce yenileme çalışmalarına başlamıştı bile. Genellikle açık renklerin hüküm sürdüğü bir oda istemişti genç kadın. Mobilya seçiminde de olabildiğince sade modellere öncelik tanımıştı.

Tavana yapıştırdığı fosforlu yıldızlarını sökülmesini, suratında kederli bir gülümseme ile izlemişti Aysima. Dönmek için her şeyini feda edebileceği mutlu çocukluğunun anıları ile dolu odası yavaş yavaş değişmiş, eski halinden eser kalmamıştı. Eski haline nazaran, daha ferah bir hale gelmişti.

Koyu bordoya boyanmış duvarları, kırık beyaz bir renkle kaplanmıştı. Kahverengi mobilyaların yerini, bej rengindeki, eskisine nazaran daha sade mobilyalar almıştı. Koyu renk perdeleri sökülmüş, yerine beyaz renk bir tül asılmıştı. Annesi, tavandaki avizeye kadar her şeyin değişmesini istemişti.

Odanın son hali, anne kızı oldukça memnun etmişti.

"Ellerinize sağlık," diyerek karşısındaki otuzlu yaşların sonlarında olduğunu tahmin ettiği kadının elini sıktı Aysima. "Hayal ettiğiminde ötesinde bir değişim oldu."

"Rica ederim." diyerek gülümsedi kadın. "Sizin odanızı yeniden dekore etmek benim için bir şerefti. Bizim camiada herkese nasip olmuyor dünyaca ünlü birisi ile çalışmak. Biz genel olarak sosyetedeki zengin aileler için çalışıyoruz ki onların da bir çoğu yeniliğe kapalı, sadece sahip olduğu zenginliği yaşadıkları evlere yansıtmak için çabalayan kişiler. Sizinle çalışırken gerçekten büyük bir zevk aldım."

Aysima gülümsedi. Hira hanım doğru söylüyordu. Çocukken, ailesinin statüsü nedeni ile bir çok sosyetik ailenin evinde bulunmuştu ve nerdeyse hepsi birbirinin aynısıydı. Geniş, şatafatlı, sıkıcı. Etraftaki eşya kalabalığı insanın başını ağrıtacak cinstendi. İnsanlar, sırf böbürlenmek için, evlerini, normalde beğenmeyecekleri ama dudak uçuklatacak cinsten para ödedikleri eşyalarla doldurmaya bayılıyordu.

Kırık Can ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin