BAZI SORULAR YILLAR SONRA SORULUR.
İçimdeki o kız çocuğu can çekişmeye devam etti yerden yere çarpıldı, süründü... Her yeri kanadı... Yerler kıpkırmızı oldu. Ki bu daha hiçbir şeydi... Bu sorununda tek bir cevabı vardı; bilmiyordum... Bu konu hakkında hiçbir şey... Sıradan bir yangın mıydı? Kasıtlı bir olay mıydı? Bir CİNAYET miydi? Çekinerek de olsa cevap vermek zorundaydım; -B-bilmiyorum... Bu soruyu kendime hiç sormadım. Nedenini bilmiyorum. Sanırsam bunu düşünmek için ne aklım vardı ne de buna dayanacak ruhum... -Derin kusura bakma ben bildiğini ve anlatmak isteyeceğini düşündüm... İstersen bu seanslık bitirelim seninle asistanım ilgilensin pek iyi gözükmüyorsun. -Yok g-gayet iyiyim. Ben randevuyu asistanınızla konuşur hallederim. Daha fazlasına gerek yok. Kapıyı zar zor açtım, kendimi hızla dışarıya attım. Derin bir nefes aldım. Asistan Merve Hanım'a yöneldim ödememi zar zor yaptım ve bir randevu istedim; -Ş-şey bana 2 hafta sonra uygun olan b-bir güne randevu. –Tabi Derin... Bugün pazartesi, sizi 2 hafta sonra perşembeye alalım. Hanım da siz iyi misiniz? Cevap vermeden yavaşça başımı salladım. Koşmadan, hızlı adımlarla hastaneden çıktım.
Hastanenin bahçesinden dışarı çıktığımda hiç bilmediğim bir sokağa yöneldim. İçeride sorulan sorunun esiri gibiydim, yürüyüp hava almak istedim. Eğilmiş ağaçlar, solmuş çiçekler, büyüyememiş fidanlar, dalı incinmiş, bitkilerle çok uzun bir sokaktı. Sokakta gözümden akan birkaç damla yaşla yürüdüm. Bitkin bir halde. Yorulmuş bir halde. Etrafa baktım, her bir gördüğüm şeye daha fazla önem vererek, daha fazla anlam yükleyerek. Biraz daha şey gördüm bu sokakta, detaylara baktığımda. Ayak izleri, bir yerde toplanmış kırık taşlar, sönmüş bir odun yığını, boyanıp yere atılan kozalaklar, kalp şeklinde olan yapraklar, ölmüş böcekler... Detaylarda daha çok şey vardı... Detaylarda ölmüş bir dünya, başlayan yepyeni hayatlar vardı. Sokağı uzun uzun incelerken sokağın sonuna doğru 2 kişi gördüm. A-anne ve b-babam. Evet eminim bunlar onlardı...
Yavaşça onlara doğru ilerledim. Yaklaştıkça biraz daha detay fark ettim, ellerinde piknik sepetleri vardı. Yakınlarındaki bir ağacın kenarına sofra bezi serdiler. Onların yanına doğru ilerlerken bir yandan onları izliyordum. Gayet mutlu gözüküyorlardı. Yine harika bir çift gibi. Onları biraz daha izleyip devam ettim ilerlemeye. İlerlerken ayağıma bir taş takıldı. Yere düştüm. İçimdeki o kız çocuğu gibi. Düştüm ama geri kalktım, annemlerin yanına gidebilmek için... Adımlarımı hızlandırdım, onlara biraz daha yaklaştım. Yine düştüm, bir kere daha yenildim. Kalkacak kadar güçlü değildim. Ama onlara çok yakındım. Anneme biraz seslensem beni düştüğüm yerden kaldırırdı; -Anne yardım et. A-anne... B-baba b-bakın buradayım. Hiçbir ses ve kıpırtı yoktu. O an birazda olsa onların gerçek olmadığını anlasam da kabullenemedim. Yerde çırpındım bir yandan onlara seslendim, mücadele ettim. Elimi uzattım ama tutan bir el olmadı...
Kalkmak için çok çalışsam da ruhumdaki yükler artık bedenime geçmişti. O an bana doğru son hızla gelen bir araba gördüm, yavaşlayamayacak kadar hızlıydı ne kadar korna çalsa da benim kalkamayacağım açıkça ortadaydı. Ruhumda gezinen acı o arabanın bacaklarımın üstünden hızla geçmesiyle bedenime de yansımıştı. Bu sefer içimde o can çekişen kıza benzemiyordum. İçimdeki o kız çocuğunun bu dünyadaki vücut bulmuş haliydim sanki. Her yer kan içindeydi. Bacağımdan akan kanlar tüm yanımı sarıyordu. İşte o an kabullendim, anne ve babamın orada olmadığını. Çünkü gerçekten yanımda olsalardı beni bu halde burada bırakamazlardı, bırakmazlardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH SERİSİ
ChickLitÖlümü üreten yalnızca kader midir? Yoksa bir katil midir kaderinizi ölüm yapan? Tesadüf müdür bütün ölümler, kader denilip geçilmeli mi bütün toprağın altındakiler? Gerçekleri bilmek her zaman bize gurur mu verir? Pişman olmaz mıyız bazen öğrend...