Son Feci Bisiklet/Bu Kız
Hemen vazgeçilir olmak sanırım benim çocukluktan gelen bir lanetimdi. Annem ben doğarken benden vazgeçmeyi seçmişti. Babam da annemin yokluğuna dayanamamıştı. Vazgeçilmez olmadığımın farkındaydım ama insanların benden bu kadar çabuk vazgeçmesi kalbimi sanırım biraz sızlatıyordu.
Hem şairin de dediği gibi bazı yaralar kabuk tutmazdı.
Kapının önünden ayrılıp kendimi dışarı attım. Nereye gidecektim ki? En komiği ise ne ümit ediyordum ki ben? İki günlük kız hayatıma girip beni karanlıktan çekip alacak mıydı? Benim suçum yoktu. Kalbim adı gibi gelir demişti. Gelmemişti.
Yalan söylemekten nefret ederdim aslında. Mecbur kalmadıkça ve kalbim kırılmadıkça yalan söylemezdim. Kalbim kırılmıştı ve kalbim kırılmakta bana göre haklıydı. İnsan verdiği sözü nasıl unuturdu? Basit miydi gerçekten onun için o ufak anlar? Ben hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşıyordum ve benim için hiç basit değildi. Aksine beni gece boyu uyutmayacak kadar özel ve önemliydi. Aşk önemsiz öylesine bir duygu değildi ve aşkı öyle gören biriyle birlikte olamazdım. Ben kalbimi onca yıldır önemsiz olarak gören biri için saklamamıştım.
Eve gitmekten vazgeçmiştim. Söylediğimin aksine kız arkadaşım yoktu benim. Arkadaşlarımın sevgilisi vardı sadece. Onlarla da arkadaşım diyeceğim kadar yakın değildik zaten. İçimden gelen bir dürttü öyle de demişti.
Kafeler caddesinde yürürken Avşar kafede onu görmüştüm. Yüzünde adı gibi bir Neşe vardı. Ve karşısında muhtemelen bahsettiği çocuk. Yüzüm ekşidi. Bana sevgilisi olduğunu söyleyebilirdi. Niye söyleme gereği duymamıştı ki?
Yavaşça kafenin önünden geçme kararı aldım. Elimdeki çiçeği kapısının önüne bırakmıştım. Rahatsız olabileceğini düşündüm. Eve geçerken alıp çöpe atmalıydım kesinlikle. Sevgilisi vardı rahatsız olmasınlardı. Başımı önüme eğip geçiyordum ki bir ses duydum. Onun adı gibi neşe saçan sesini.
"Ulaş!" Derin nefes alıp ona doğru döndüm. Hemen kenarda oturdukları için kaldırımdan geçerken beni görmemesi imkansızdı zaten.
Çok... güzel olmuştu. Aşırı tatlıydı. Üstünde gözlerinin rengini ortaya çıkaracak yeşil bir elbise vardı. Yeşil bir makyaj yapmıştı. Çok tatlıydı ama şu an düşündüğüm şey yanlıştı. Karşısında sevdiği adam vardı yüksek olasılıkla.
"Neşe?"
"Ne arıyorsun burada?" Diye sordu. Ne arayabilirdim acaba? Ayrıca biraz kaba olacaktı belki ama onu ne ilgilendiriyordu?
"Kızlarla şu köşedeki kafede buluşacağım. Ondan." Dedim. Kelimeler ağzımdan boş çıkıyordu. Ruhsuz çıkıyordu. Oysa normalde kibar davranırdım.
Yüzündeki tatlı gülümseme soldu. Ya da bana öyle geldi. Ağzının içinden, "Anladım." Diye geveledi.
"Size iyi oturmalar ben bizimkileri daha fazla bekletmeyeyim. İyi akşamlar." Deyip oradan ayrıldım. Konuşma hakkı bile tanımamıştım.
Biraz daha yürüdüm. Yaklaşık iki saat yürümüştüm. Biraz bile olsa iyi gelmişti. Yavaş adımlarla Neşe'nin evinin önüne geldim. Akşam olmasına rağmen hâlâ ışığı yanmıyordu. Demek ki hâlâ eve gelmemişti. Merdivenlere yönelip dairesine çıktım. Ama çiçek yoktu kapının önünde. Biri almıştır deyip geri dönüyordum ki açılan kapıyla ona döndüm.
"Ulaş?"
"Neşe?"
Biraz durup birbirimize baktık. Aynı anda yutkunduk. Üstünde askılı bir pijama takımı vardı. Makyajını silmiş, saçını dağınık bir topuz yapmıştı. İtiraf etmeliyim ki bu doğal halini o makyajlı haline tercih ederdim. Böyle o kadar çocuksu ve tatlıydı ki, ciğerime sokasım geliyordu.
"Bu saatte ne işin var burada?" Diye sordu. Şimdi ne diyecektim?
"Bir şey unuttum da."
"Ne unuttun?"
Kalbimi.
"Çiçeğini mi unuttun?" Diye sordu.
Hayır aptal kadın. Kalbimi unuttum ama senin kalbin başkasında olduğu için anlamazsın.
"Yok ya da yanlış yerde arıyorum. Rahatsızlık verdim özür dilerim." Arkamı dönüp gidiyordum ki durdum. Dönüp gözlerinin içine baktım.
"Neden söylemedin?"
"Neyi?"
"Sevgilin olduğunu." Güldü. Bildiğin komik bir şey varmış gibi güldü. Yoktu oysa komik bir şey benim kalbim acıyordu. Komik olsa acımazdı.
"Yok ki benim sevgilim." Dedi.
"Ne? O yanındaki çoc-"
"Kardeşim o benim."
"Nasıl aynı anadan babadan olandan mı?" Kahkaha attı. Kahkahası apartman boşluğunda yankı yaptı.
"Evet. Aynı anadan babadan olandan."
Yüzümü anlamak istercesine yana yatırdım. "Soyadınız da aynı yani?"
"Evet." Yüzünde aklına bir şey gelmiş gibi şeytani bir gülümseme yerleşti. "Niye bana soyadını vermeyi mi düşünüyorsun?" Arsızlaşacaksak arsızlaşmalıydık. Kolumu kapı pervazına yasladım. Böylelikle yüzümüz çok yakın hâle gelmişti.
"İstiyorsan emrine amade." Önce şaşırdı. Tepki vermedi. Ardından o da daha çok yakınlaşacağımızı bilmesine rağmen pervaza yaslandı.
"İstiyorum." Sanırım bende film kopmuştu. Yüzünü kavradığım gibi dudaklarına yapıştım. Hızlı mı gidiyorduk? Olsundu hız iyiydi. Ayaklarının ucunda yükselip öpüşmeme uyum sağlamaya çalıştı. Bu beni sevindirmişti. Rahatsız olur diye korkuyordum.
Parmaklarımı beline yerleştirdim. Tırnaklarını enseme geçirdi. Ve sanırım bende ve alttakinde ipler kopmuştu.
***
BİLİYORUM BİLİYORUM
Reklam arasına girdim ama o en tutkulu anları sonraki bölüme saklamak istedim. Kısa sürede görüşürüz 😚😚😚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzündeki Sonsuz Neşe -Texting-
Krótkie Opowiadania"Ulaş," "Efendim?" "Kalbine giden yol neyden geçiyor?" "Kalbime giden yol Neşe," Yüzünden eksilmeyen tatlı gülüşüyle saçımı kulağımın arkasına attı. "Seni istemekten geçiyor."